Clicky

Bediüzzaman Hazretleri’nin Yedi Tepeli İstanbul’a Yedi Ziyareti

  Kalbime ihtar edildi ki:

“Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul’un halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîr’in hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen de gideceksin.”

(Lem’alar, 26. Lem’a, Onuncu Rica)

Bediüzzaman’ın İstanbul’a ilk gelişi (Aralık1907-Bahar 1910)

Bediüzzaman otuz yaşlarında İstanbul’a teşrif etti. Geliş sebebi Şark’ta  Medresetüzzehra açmak idi. Van’da kendi imkânlarıyla açtığı medresede fen ve din ilimlerini beraber okutarak talebe yetiştirmişti. Medresetüzzehra’nın küçük bir numunesi olan bu sistem Bediüzzaman’ın asıl büyük projesini gerçekleştirmek için iyi bir misal oldu. 

Bediüzzaman Said Nursi İstanbul’a ilk gelişinde Ferik Ahmet Paşa’nın iki ay misafiri oldu. Daha sonra Fatih’te Şekerci Han’a yerleşti. Burada kamuoyunun dikkatini çekmek ve Şark’taki ilmi faaliyetleri nazarlara sunmak maksadıyla odasının kapısına, “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; fakat sual sorulmaz.”[1] yazılı bir tabela astırdı. İstanbul’un meşhur âlimleri Bediüzzaman’ı ziyaret edip suallerine cevaplar aldılar. Bu şekilde Bediüzzaman’ın İstanbul’da şöhretini duymayan kalmamıştı. İstanbul’a ilk geldiği günlerde İçtihat Kütüphanesi sahibi Ahmet Ramiz Efendi çıkarmış olduğu gazetede şu ifadeyi kullanmıştı: “Şarkın yalçın kayalıklarından, bir ateşpâre-i zekâ, İstanbul âfâkında tulû etti.” [2]

Bediüzzaman Sultan 2. Abdülhamit Han ile görüşmek istemiş, görüşemeyince ona bir dilekçe yazmıştır. Bu dilekçesinde Şark’ın muhtelif yerlerinden Bitlis, Van, Diyarbakır’da açılacak mekteplerde en az elli talebe okutulması ve onların masraflarını hükümetin karşılaması yönünde tavsiyelerde bulunmuştur. Yazdığı bu dilekçe sonrasında büyük yankı uyandıran Said Nursi kendisinden çekinen bazı paşaların “Böyle her şeyi bilen, her suale cevap veren delidir!” [3] demeleriyle Topbaşı Tımarhanesine sevk edilir. Oradaki doktorlar heyet raporu vererek şu ifadeyi yazarlar: “Eğer Bediüzzaman’da zerre kadar mecnunluk varsa dünyada akıllı adam yoktur.” [4]  

Bediüzzaman Meşrutiyetin ilanından sonra meşrutiyet ve hürriyete din namına sahip çıkmıştır. Bu dönemde cemiyetlere üye olmuş, gazetelerde makaleler yazmış, konferanslara ve toplantılara katılmış, ihtiyaç olduğunda çeşitli içtimai gruplara nasihatlerde bulunmuştur. O dönemin her alanda önde gelenleri ile görüşmüş, meşrutiyetle ilgili düşüncelerini ifade etmiştir. 31 Mart hadisesine ismi karıştırılınca Bekirağa Bölüğünde nezarette tutulmuştur. Mahkemeye çıkarılmış ve mahkemede uzun bir savunma yapmıştır. Suçsuzluğu ispat edilmiş ve beraat ederek 1910 yılı yaz başına kadar İstanbul’da kalmıştır. 1910 yılının yaz mevsimi başlarında, “Elveda ey gelin libası giymiş acuza-i şemta” diyerek İstanbul’a veda edip vapur ile İnebolu, Of, Rize, Batum ve Tiflis yoluyla Van’a dönmüştür.[5]

Bediüzzaman’ın İstanbul’a İkinci Gelişi (Bahar 1911 – Kış 1912)

Bediüzzaman “Medresetüzzehra” projesini Sultan Mehmed Reşad’a iletmek amacıyla Şam’dan İstanbul’a gelir. İstanbul’da ikinci “Meşrutiyet’in örfileşmesi” için düzenlenen toplantıya katılmıştır. Burada Sultan Mehmed Reşad’la tanışmıştır. Sarayda Meşrutiyetin şeyhülislam ve ulema tarafından imzalanması merasimine Bediüzzaman davet edilir. Davete gelenler padişahın saçağını (Resmi merasimlerde gelenlerin öpmesi için tahtın münasip bir yerinden sarkıtılan bir kumaş) öperler. Bu esnada Bediüzzaman ise, dik ve vakur adımlarla yürüyerek eli göğsünde tam padişahın önüne gelince “Esselamü aleyküm” diyerek Sultan Reşad’ı selamlar. Bu durum padişahın dikkatini çeker, yanındaki bir paşaya bu şahsın kim olduğunu sorunca paşa, “Efendim bu zat feleğe baş eğmeyen bir zattır. Lakabı Bediüzzaman, İsmi de Said’dir” demiştir. Sultan Bediüzzaman’ın bu tavrından ve ilmin izzetini muhafaza etmesinden çok etkilenmiş ve Bediüzzaman’a iltifat etmiştir. Bu şekilde dostlukları başlamıştır. [6]

Sultan Reşad’la birlikte 7 Haziran 1911’de Rumeli seyahatine çıktı. Bu yolculuk üç hafta sürmüş 26 Haziran 1911’de İstanbul’a geri dönülmüştür. Bediüzzaman bu yolculukta Sultan Reşad ve ona eşlik eden İttihat ve Terakki ileri gelenleriyle görüşüp, Şark’ta kurmayı arzuladığı Medresetüzzehra konusunda onları ikna eder. Kosova’da temelleri atılan İslam Üniversitesi Projesi 1912’de Kosova’nın kaybedilmesiyle akim kalmış, buraya tahsis edilen paranın bin lirası ile Van’da Artemit’te Şark Üniversitesinin temeli atılmış, Birinci Dünya Savaşı çıkınca proje yarım kalmıştır. [7] Bediüzzaman bu dönemde on civarında eser yayınlar, bunlardan bazıları: İki Mekteb-i Musibetin şehadetnamesi Yahut Divan-ı Harb-i Örfi, Hutbe-i Şamiye, Münazarat, Muhakemat (Türkçe), Teşhisü’l İllet (Arapça). 

Bediüzzaman’ın İstanbul’a Üçüncü Gelişi (Haziran 1918 – Kasım 1922)

Bediüzzaman Birinci Dünya Savaşı’nda Bitlis-Muş-Van bölgesinde talebeleriyle savaşa katılarak çok yararlı hizmetlerde bulunur. Bitlis’te yaralanır ve ayağı kırılmış bir vaziyette 1916 yılının başlarında Ruslar tarafından esir alınır. Kosturma’daki esir kampına götürülür. İki buçuk sene esaret hayatı yaşarken Rus ihtilalinde meydana gelen karışıklıktan istifade ederek firar eder. Bediüzzaman iki buçuk aylık bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşır.

İstanbul’a gelen Bediüzzaman burada büyük bir ilgiyle karşılanır. Enver Paşa kendisine çok hususi bir hürmet ve muhabbet gösterir. Harbiye nezareti adına kendisine “İftiharlı Harp Madalyası” takdim edilir. Çamlıca’da bulunan Yusuf İzzettin Paşa Köşkü ikameti için tahsis edilir. Enver Paşa’nın önerisi ile ordunun adayı olarak Dârü’l-Hikmetü’l-İslâmiye’ye üye olarak atanır. Bu görevi ilmi çalışmalar yapmak niyetiyle kabul eder.

Dârü’l-Hikmetü’l-İslâmiyye halkın her türlü dini ihtiyaçlarını ilmi bir metodla karşılamak için her türlü yayın ve yazıları ele alan “İslâm Akademisi”dir. Bu akademide Osmanlı’nın en büyük âlimleri bulunmaktadır. Bediüzzaman bu dönemde Padişah Mehmed Vahdettin’in yayınladığı bir tezkere ile “Mahreç” payesini almıştır. (9 Eylül 1918) Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmış ve Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalamıştır. İstanbul’un işgal edildiği günlerde (16 Mart 1920) İngilizler’in İstanbul’da yapmış olduğu propagandalara karşı  “Hutuvat-ı Sitte” isimli eseri özellikle medrese ve ilmiye kesimlerinde çok büyük bir tesir meydana getirmiştir. Bediüzzaman bu dönemde Tanin ve diğer gazetelerde makaleler yazmıştır. Anadolu’daki Kuvayı Milliye hareketine destek vermiştir. Yeşilay Cemiyetinin kurucularındandır. Müderrisler Cemiyetinde de bulunmuştur. [8]

İngiliz Anglikan Kilisesi başpapazının Şeyhülislamlık tarafından cevaplandırılmak üzere altı sualine cevaplar vermiş ve bunlar daha sonra Rumuz adlı eserinde derlenmiştir. Bediüzzaman İstanbul’un Yuşa Tepesi, Çamlıca ve Sarıyer Fıstıkbağlar semtlerinde kalmış ve inzivaya çekilmiştir. Eski Said’den Yeni Said’e bu dönemde geçmiştir. İlk dönem eserlerini bu zamanda yazmıştır. İşaretü’l-İcaz, Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı, Nokta, Hakikat Çekirdekileri-1, Sünuhat, Hakikat Çekirdekleri-2, Lemaat, Muhakemat, Katre, Zeylü’l Katre, Habbe, Zeylü’l Habbe, Zerre, Şemme, Zeyl.

Bediüzzaman’ın İstanbul’a Dördüncü Gelişi (Nisan 1926 – Mayıs 1926)

Bediüzzaman Şeyh Said hadisesi meydana gelince, bir evham sonucu ve kader-i ilahinin sevki ile Batı Anadolu’ya sürgün edildi. Sürgün yolculuğu meşakkatli geçer. Erzurum, Trabzon ve vapurla İstanbul’a gönderilir. Talebesi Tevfik Demiroğlu’nun evinde birkaç gün kaldıktan sonra, Arpacılar Mescidi ve Hidayet Camisinde ikamet eder. Bu arada İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından sorgulanır. Bu şekilde 20 gün geçiren Bediüzzaman, ayrılışından dolayı Galata Köprüsü’nde toplanan dostlarının eşliğinde bir vapura binerek İstanbul’dan ayrılır. Vapur bazı sürgünleri indirmek için önce İzmir’e uğrar oradan Antalya’ya geçer. Bediüzzaman buradan indirilerek ilk sürgün diyarı olan Burdur’a götürülür. [9]    

Bediüzzaman’ın İstanbul’a Beşinci Gelişi (Ocak 1952 – Mart 1952)

Bediüzzaman “Gençlik Rehberi”nin mahkemesi sebebi ile 22 Ocak 1952 tarihinde mahkemeye katılmak için Isparta’dan İstanbul’a gelir. Bediüzzaman’ı görmek için mahkemenin bulunduğu Sirkeci’deki Büyük Postahane’ye; Üniversite talebeleri, vatandaşlar ve civar il ve ilçelerden bir çok kişi gelmiştir. Mahkeme Üstad’ın suçlamalara verdiği cevaplar dinlendikten sonra 19 Şubat 1952 tarihine ertelenir. 19 Şubat 1952 tarihinde yapılan ikinci duruşma esnasında Bediüzzaman’ı görmek için gelenler artmıştır. Bu duruşmada ifadelerin alınmasına devam edilir. Bediüzzaman bilirkişi raporuna itiraz eder ve mahkeme 5 Mart 1952’ye ertelenir. 5 Mart 1952’deki son duruşmada kalabalık izdiham boyutuna varır. Öncelikle Gençlik Rehberini bastıran Muhsin Alev’in ifadesi alınır. Daha sonra mahkeme reisi Bediüzzaman’a bir şey söylemek isteyip istemediğini sorar. O da “Ben Kur’an ve iman hizmetinde çalışan aciz bir adamım, başka bir diyeceğim yoktur.” deyince mahkeme sona erer. Mahkeme heyeti oy birliği ile beraat kararı verir.

Bu üç ay içerisinde Sirkeci’de Akşehir Palas Otelinde ve Fatih’te Reşadiye otelinde kalır. Birçok kişi Bediüzzaman’ı ziyarete gelir: Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Eşref Edip Fergana, Mehmet Şevki Eygi gibi… [10]

Bediüzzaman’ın İstanbul’a Altıncı Gelişi (Nisan 1953 – Temmuz 1953)

Said Nursi Emirdağ’da bir Ramazan günü yalnız başına kıra çıktığı sırada kendisine yaklaşan bir başçavuş ile üç jandarma erinin zorla şapka giydirmek istemeleri üzerine, bu durumu kabul etmeyince karakola celbedilir. Bu olay üzerine dilekçe yazan Said Nursi dilekçeyi Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına gönderir. Bir örneğini de Ankara’da bulunan talebelerine gönderir. Onlar da bu örneği Samsun’da çıkan Büyük Cihad gazetesine gönderirler. Burada neşredilir. Malatya’da bir suikast olayı meydana gelir. Bununla beraber Büyük Cihad’da yayınlanan yazılar böyle bir kargaşa içinde dava konusu edilince Samsun’da bir dava açılır, gazetenin sahibi ve yazı işleri müdürü ve Mustafa Sungur tutuklanır. Said Nursi’nin de Samsun’a celbi istenir. Bediüzzaman Hazretleri Samsuna gitmek niyetiyle yola çıkar, önce İstanbul’a gelir. İstanbul’da rahatsızlığı artınca kendisine Vakıf ve Gureba Hastanesinden seyahat edecek halde olmadığına dair rapor verilir ve Bediüzzaman istinabe yoluyla mahkemeye gider, savunmasını yapar. İlk önce Bayezıt’da Marmara Palas Otelinde kaldıktan sonra Çamlıca Ve Üsküdar’daki iki dostunun evlerine üçer gün misafir olur. Talebesi Mehmet Nuri Güleç’e ait Fatih Çarşamba Fethiye Sokak 47 numaralı eve gelerek üç burada ikamet eder, İstanbul’da 3 ay kalır.

İstanbul’un Fethi’nin 500. yıldönümü törenlerine katılır. Ortodoks Patriği Athenagoras ile görüşür. Hafızlar Cemiyeti’nin hafızlık merasimine katılır. Zamanının çoğunda gezintiye çıkar. İstanbul’un bazı yerlerini ziyaret eder. [11]

Bediüzzaman’ın İstanbul’a Yedinci Gelişi (1 Ocak 1960  – 2 Ocak 1960)

Said Nursi, İstanbul’a son seyahatini 1 Ocak 1960’ ta yapar. Piyer Loti Oteli’nin üçüncü katındaki 29 numaralı odaya yerleşir. Sadece bir gün kalır. Gazeteler bu seyahate büyük yer vermişlerdir. Said Nursi otelde kalırken çok sayıda basın mensubu otelde bulunup fotoğrafını çekmek isterler. Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’da üç dört gün kalacağını ve Eyüb Sultan’ı ziyaret edeceğini ifade eder. 2 Ocak günü odasında namaz kıldığı bir sırada Şeref Köylübay isimli Akşam gazetesi muhabiri arka balkondan pencerenin önüne geçer ve Said Nursi’nin fotoğrafını çeker.  Maalesef namaz kılarken resminin çekilmesine kızıp beklemeden Ankara’ya döner, talebesi Zübeyir Gündüzalp’i Eyüb Sultan Hazretlerine ziyarete gönderir. [12]


[1] Bediüzzaman Said Nursi / Halil Dülger / Anonim Yayıncılık S:29

[2] Bediüzzaman Said Nursi / Halil Dülger / Anonim Yayıncılık S:29

[3] Bediüzzaman Said Nursi / Halil Dülger / Anonim Yayıncılık S:34

[4] Bediüzzaman Said Nursi / Halil Dülger / Anonim Yayıncılık S:35

[5] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları  S:266

[6] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları S:269-270

[7] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları S:274

[8] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları S:319-336-337

9 Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları S:360-361-362

[10] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları S:365-366-367

[11] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat Yayınları S:385-386-387-388

[12] Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı/ Abdülkadir Menek / Sebat YayınlarıS:390-391-392

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir