Clicky

Demiri Biz İndirdik

Hristiyanlık inancındaki genel kanı, toplum kilise baskısından kurtuldukça bilimde, teknikte ve insani ilimlerde ilerlediği şeklindedir. Özellikle İslam memleketlerinde de bir kısım sahte aydınlar bilim ve teknikte ilerlemenin yolunun İslamiyetten uzaklaşmak ile olabileceği şeklinde bir vehme kapılmışlardır. Ancak bu çok büyük, korkunç bir cehalettir. Ortaçağ ve devamında süregelen rönesans hareketinde pek çok bilim adamının Hristiyan kilisesi tarafından eziyete uğradığı ve bir kısmının kilise tarafından dinden atıldığı (aforoz edilme şeklinde ifade edilen hadise) hepimizin malumudur. Ancak İslam medeniyetinde genel itibariyle böyle bir durum söz konusu değildir. Osmanlı toplumunda bir vakit yıldız gözlemevinin kapatıldığı gibi hadiseler vuku bulsa da bunun nedeni yıldızlarla falcılık yapılmaya başlanması gibi İslam ve bilim dışı hareketlerdir. Ancak elbette bir kesimin taassubundan ibaret tek tük hadiseler olmuşsa bunu İslam’a ve İslam medeniyetine maletmek büyük bir insafsızlık olacaktır.

Eski zamanda Bağdat kütüphaneleri, diğer yanda Endülüs İslam medeniyeti tarihin altın sayfalarına yazılmıştır. Ne yazık ki doğuda Moğol istilaları, batıda Endülüs devletinin tarumar edilmeleri bilim ve teknikte İslam medeniyetinin ilerlemesini yavaşlatmıştır. Ancak bu yavaşlamanın gerçekte Kur’an ve İslam pratiği ile bir alakası yoktur.

Bir kısım batıdan etkilenen gizli ve açık İslam karşıtları bir kısım ayet ve hadisleri tenkit etmek isteseler de gerçekte hiçbir zaman Kur’an ve İslam pratiğinde bilimsel gerçeklerle çelişen bir nokta asla bulunmamaktadır.

İslam karşıtlarının eski zamanda ilişmek istedikleri ayet-i kerimelerden biri de mealen: “Biz demiri de indirdik ki; onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır” (Hadid 25)’dir. Burada İslam’da şüphe oluşturmak isteyen bir kısım kötü niyet sahipleri, “Demir yerden çıkarılmaktadır, ancak ayet indirilmiştir [enzelna] şeklindedir, ne için çıkarılmıştır [ehracna] şeklinde gelmemiştir” diye ilişmek istemişlerdir. Ancak gayet açıktır ki demir madeni Hz. Peygamber devrinde de elde ediliyor ve madenlerde bir şekilde işletiliyordu. Bu yüzden inanan insan için bir şüpheye yer yoktur. Fakat hedef bir kısım inancı zayıf insanları düşünmeden şüpheye düşürerek iman ve İslam inançlarını zayıflatmaktır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin konuya yaklaşımı şu şekildedir: Kur’an-ı Muciz-ül Beyan, “Enzelna – İndirdik” kelimesiyle demirdeki çok önemli nimet cihetini ihtar etmektedir. Burada yalnızca demirin kendisi nazara verilmiyor ki ehrecna-çıkarıldı desin. Belki demirdeki büyük nimeti ve insanlığın demire ne derece muhtaç olduğuna bir uyarıdır. Nimet ciheti ise aşağıdan yukarıya çıkmıyor, belki rahmet hazinesinden geliyor. Rahmet hazinesi elbette âli, yukarı ve manen yüksek mertebededir. Elbette nimet yukarıdan aşağıyadır. Ve muhtaç olan beşerin mertebesi aşağıdadır. Elbette nimeti veren ihtiyaç sahibinin üzerindedir. Onun için, nimetin rahmet hazinesinden insanlığın ihtiyacına imdad için gelmesinin hak tabiri “Enzelna – indirdik”dir, “Ehrecna-ihraç” değildir. Hem kısım kısım çıkarma insan eliyle olduğu için “ihraç-ehrecna-çıkarma” kelimesi ihsan cihetini gafletli bakana hissettirmez.

Bediüzzaman Hazretleri, devamında bu hususu şöyle izah etmektedir: Evet, demirin maddesi murad olunsa, maddi mekân itibariyle demir çıkarılmaktadır. Fakat demirin sıfatı ve buradaki kastedilem mana olan nimet ciheti ise manevidir. Bu anlam, mekâna bakmıyor, belki manevi mertebeye bakar. Rahman’ın (c.c.) hadsiz yüksek mertebesinin bir tecellisi olan rahmet hazinesinden gelen nimet, elbette en yüksek makamdan en aşağı mertebeye gönderiliyor. Hak tabiri “enzelna -indirdik” şeklindedir. Bu tabirle insanlığa ihtar edilir ki, demir, ilahi nimetlerin en büyüklerindendir. Evet, insanlığın bütün sanatlarının madeni, ilerlemesinin kaynağı ve kuvvetinin dayanağı demirdir. İşte bu büyük nimeti ihtar için, makam-ı itminan ve inmada, kemali haşmetle “Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır (Hadid 25)” ferman ediyor. Nasıl ki Hz. Davud’a en mühim bir mucize olarak, “Demiri de onun için yumuşattık (Sebe 10)” ferman ediyor. Yani, büyük bir peygambere, büyük bir mucize ve büyük bir nimet olarak demiri yumuşatmasını gösteriyor. İkinci olarak, “yukarı”, “aşağı” nisbidir. Dünyanın merkezine göre yukarı ve aşağı oluyor. Hatta bize nisbeten aşağı olan bir şey, Amerika kıtasına nazaran yukarı oluyor. Demek merkezden dünya yüzeyine gelen maddeler, dünya yüzeyinde olanlara göre vaziyeti değişir. Kur’an i’caz (aciz bırakan, mucize) lisanı ile ifade ediyor ki:  Demirin o kadar çok faydaları, o kadar geniş yararı vardır ki, insanın hanesi olan dünyanın mahzeninden çıkarılacak adi bir madde değildir. Ve rastgele ihtiyaç için kullanılmış fıtri bir maden değildir. Belki Kâinatın Yaratıcısı tarafından rahmet hazinesinde ve kâinatın büyük tezgâhında hazırlanan bir nimet olarak, “Rabbüssemavati vel Arz – Semaların ve dünyanın Rabbı” haşmetli ünvanıyla dünya sakinlerinin ihtiyaçlarına medar olmak için demiri indirmiş-inzal etmiş diye, demirdeki umumi menfaati ifade için, güya demirin gökten gelen rahmet, hararet (ısı) ve ışık gibi öyle geniş faydaları var ki, kâinat tezgâhından gönderiliyor, dünyanın dar ambarından değil. Belki kâinat sarayındaki büyük rahmet hazinelerinden hazır edilerek gönderilip, dünya ambarında yerleştirilmiş, o ambardan asırların ihtiyacına nispeten parça parça ihraç ediliyor (çıkarılıyor). Kur’an-ı Azimüşşan, bu küçük ambardaki parça parça çıkarılan demiri, yalnız “sarf etmek” manasını ifade etmek istemiyor. Belki Hazine-i Kübradan o büyük nimeti dünya ile beraber indirdiğini ifade etmek için; yani, bu dünya hanesine en lazım şey demirdir ki, Celal sahibi Yaratıcı güya dünyayı güneşten ayırıp insanlar için indirdiği zaman, demiri de beraber inzal etmiş (indirmiş) ve insanlığın çoğu ihtiyacı onunla temin edilmiştir. Kur’an-ı Hakîm “Bu demirle işlerinizi görünüz ve onu çıkarmaya çalışarak istifade ediniz” diye, mucizane ferman ediyor. Bu ayette hem düşmanların def’ine, hem faydaya kaynak olan iki nimet beyan ediliyor. Kur’an inmeden demirle önemli insanlık ihtiyaçları temin edildiği görülmüş. Fakat istikbalde demirin gayet harika ve akılları hayrette bırakacak bir surette denizde, havada ve karada gezerek dünyayı musahhar edip, mevtalud bir harika kuvvetini gösterdiğini ifade için “fihi be’sün şedidün” – ondan kuvvet ve şiddet vardır (Hadid 25) kelimesiyle, ihbar-ı gaybi şeklinde mucizevi bir işaret gösteriyor.

Bediüzzaman Hazretleri öncelikle demirin nimet cihetiyle rahmet olarak indirildiği şeklinde demirin indirilmesi ayet-i kerimesini tarifsiz bir şekilde mükemmeliyetle ifade ediyor.  Burada biz de şu soruyu sorabiliriz: Son dönem demirin işlenmesi daha çok batı medeniyeti eliyle geliyor. Eğer müslümanlar olarak ayet-i kerimedeki demirin önemini müslümanlar idrak edebilse, belki batı medeniyetinden çok daha fazla emek vererek teknik olarak medeniyette belki öne geçebilirlerdi. Müslümanlar olarak bizlerin Kur’anı anlamaya belki şimdikinden yüz defa fazla emek vermemiz gerekmektedir.

Diğer yandan, konunun manevi tarafının yanında teknik tarafı da araştırılmalıdır, belki ayet-i kerimenin madde yüzüne bakan işaretleri de bulunabilir ki Bediüzzaman Hazretleri ona da tefsirinde yukarıdaki paragraflarda işaret etmektedir. Şöyle düşünülebilir ki, dünya küremiz eriyik haldeyken ağır metallerin çoğu da çekirdekte toplanmıştır, çünkü bilindiği gibi sıvılarda ağır olanlar dibe daha önce çökecektir. İhtimal arz yüzeyindeki bir kısım metaller dışarıdan çarpan asteroidler ve uzay cisimleri ile gelmiş olabilir.

Yine çok yakın zamanda yapılan araştırmalar, dünyadaki demir izotoplarının güneş sistemimizdeki diğer gezegen ve uydulardan farklılık gösterdiğini göstermiştir. Bu da bilim çevrelerinde şaşkınlık yaratmıştır. Öyle ki dünya kabuğundaki demir madeni, ay ve mars yüzeyindeki demir izotoplarından farklılık göstermektedir, bunun nedenleri araştırılmakta ve bilim dünyası bu yeni gizemi çözmeye çalışmaktadır. Biz inananlara düşen ise şaşkınlıkla beraber secdeye kapanarak Rabbimizi tesbih etmek, Kur’an’ın mucizesi karşısında bir kere daha Sübhanallah demektir.

Kaynaklar:

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, 28. Lema 4. Nükte.

[2] Chicago Üniversitesi Haberleri: https://news.uchicago.edu/story/research-proposes-new-theories-about-nature-earths-iron

[3] Jin Liu, Nicolas Dauphas, Mathieu Roskosz, Michael Y. Hu, Hong Yang, Wenli Bi, Jiyong Zhao, Esen E. Alp, Justin Y. Hu and Jung-Fu , “Iron isotopic fractionation between silicate mantle and metallic core at high pressure,” in Nature Communications, Feb. 20, 2017. DOI: 10.1038/ncomms14377.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir