Clicky

İletişimde Hüsn-ü Zannın Önemi

Kâinatta yaratılmış her canlı bir şekilde kendi nevi ve diğer türlerle iletişim halinde yaşıyor. Çünkü çok büyük bir bütünün küçük parçalarını oluşturuyorlar. Ve birbiriyle farklı bu türler iletişimleri sayesinde kendilerine verilen görevleri kusursuzca yerine getiriyorlar. Peki, bu düzen içinde insana düşen vazife ne?

Cenâb-ı Allah yarattıkları içinde insanı, insanlar içinde Peygamber Efendimizi farklı bir yere koyarak, bütün kâinatı Efendimiz Aleyhisselam için yarattığını söylüyor.

İnsanlarla hususi olarak iletişime geçiyor. Bütün varlıklar içinde irade verilen ve imtihana tabi olan tek canlı olan insanı kendine muhatap kabul ederek en yüksek bir mertebeye çıkarıyor.

Allah’ın yaratılış mucizesinde dil ve kulak çok önemli bir yerde duruyor. Sebebi onlarla kendimizi ifade etme yeteneğini bize yüklemesi. Bu yönüyle insan her canlıdan farklı; düşünen, dinleyen, okuyan ve konuşan insan tüm kâinatı anlamaya ve yönetmeye namzet.

İnsanlığın ulaşabileceği en uç noktaları düşününce aklımıza peygamber mucizeleri geliyor. Mucizeleri yaşadıkları dönemin en revaçta olan ilmiyle tecelli ediyor ve “Evet, eğer çalışır gayret gösterirseniz bu ve benzer mucizeleri sizde günlük hayatınızda yapabilirsiniz.” diye bize ufuk çiziyor. Mesela tıp ilminin yükseldiği dönemde gelen Hazreti İsa Aleyhisselam mucizesini ölüleri dirilterek gösteriyor ve günümüz insanı bu konu üzerine çalışarak kalp masajıyla ölmüş birisini tekrar hayata döndürebiliyor. [Ecel birdir, değişmez.] Hazreti İbrahim Aleyhisselam Allah’ın izniyle ateşten etkilenmiyor, aynı zamanda üzerindeki gömleği de yanmıyor. Günümüzde itfaiyeciler yanmaz elbiselerle ateşten korunuyor. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Hatem-ül Enbiya olan Efendimize bütün peygamberlerin mucizeleri verilirken kendisine özel verilen mucizesi döneminin belagat konusundaki ayrıcalığıdır. Belagat; az sözle çok şey anlatma ve tam yerinde yeteri kadar konuşma sanatıdır. Peki, biz ümmeti olarak sünnetine ittiba ettiğimiz Efendimizin bu mucizesine ne derece kendimize hedef olarak koyuyoruz? Şahsî, ailevî, sosyal hayatımızda biz iletişimde ne kadar başarılıyız? Önemsediğimiz yakınlarımıza karşı iletişim becerilerimizi ne derece etkin kullanabiliyoruz? Her alanda olduğu gibi burada da tabi ki Efendimiz ( a.s.m.)’ın izinden gitmeliyiz.

Aile içindeki davranışlarında hilm (yumuşak huyluluk) hemen göze çarpıyor. Ses tonunu yükseltmemesi, ev işlerinde yardımcı olması, iltifat ve takdir edici olması, ilk etapta aklımıza gelen birkaç hasleti. Aman canım ne var bunda diye düşünebilirsiniz. Ancak bir evde kadın mutlu ve huzurluysa biliniz ki o evde herkes mutlu ve huzurludur. Bu huzur ve mutluluk hem anne-babaya hem de çocuklara bütün hayatlarını etkileyecek müspet faydalar sağlayacaktır. Temelinde iletişim ve güzel ahlak olan bireylerin kendi aile ve çevrelerine bu durumu yansıtmaları kaçınılmazdır. Kendi ailemizi ve yaptıklarımızı [veya yapmadıklarımızı] gözden geçirerek eksiklerimizi fark ederek acilen tedbir almalıyız. İşin tam burasında ama benim annem-babam bana böyle davranmadı ve bu durum benim suçum değil mazeretinin arkasına saklanmayalım lütfen. Eğer onlar yanlış yaptıysa bu yanlışı fark edip düzeltmek bize düşüyor. Kendi gelişimimiz için bunu yapmalı ve iç huzurumuzu bulmalıyız.

İletişimden bahsederken en temel konulardan birisi de tüm davranışların samimi olmasıdır. İnsanın içindeki samimiyet anında karşı tarafa yansır. Bu samimiyeti hisseden muhatabınız size kalbini açar ve güvenli bir iletişim ortamına geçilir. Eğer samimiyet değil de yapmacık hareketlerle davranırsak niyetimizden emin olunmadığı için iletişim kesilir ve herkes kendi alanına çekilip diyalog sonlanır. Saatlerce konuştuğunuz ama sohbetin asla bitmediği dostlarınızın sırrı samimi olmasıdır. Peki, samimiyet nasıl elde edilir?

Tabii ki hüsnü zan ile!

Karşısındakinin niyetinden şüphe etmeden daima iyi yönde düşünerek hareket etmek ve hadiseleri değerlendirmek. Zanla ilgili bir hadiste, “Zandan sakının. Çünkü zan, yalanın ta kendisidir. Birbirinizin konuştuğuna kulak kabartmayın, birbirinizin özel hallerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, Kardeş olun!”[1] buyurmuşlardır.

Yani kardeşliğin temeli hüsnü zan hayatımıza yerleştiğinde psikolojimizin aniden düzeldiğini fark edeceğiz. Çünkü hüsnü zan karşılaştığımız her durumu normal ve güzel hale çevirecek. Mesela alışveriş yaparken satıcının bizim için en iyi hizmeti verdiğini düşünürsek o zaman rahat ederiz. Dolayısıyla kimse bize yanlış yapmaz. Zira alacağımız ne olursa olsun zaten bize tahsis edilen rızık ve kısmetimizdir. Dolayısıyla ne yaparsak yapalım zaten cüzî irademiz çapında hareket edebileceğiz. Yani kendimizden zannettiğimiz ve bilinçli yaptığımızı düşündüğümüz eylemlerimizin içindeki payımız o kadar küçük ki, ortaya çıkan sonuçtan üzüntü ve sıkıntı yaşamak sadece kendimize zarar verecektir. Binaenaleyh “Olanda hayır vardır” sözü bize hüsnü zannı çağrıştırıyor. Mefhumu muhalifini düşünelim. Sû-i zan ederek zaten olmayan ve olmayacak şeyler için birilerini suçlamak ve buna göre davranış geliştirmek hem bizi günaha sürükleyecek hem de farkında olmadan yalnızlaştıracak. Çünkü halk arasında “Kusur avcısı” diye tabir edilen kişilerden herkes uzak durur. Herkesin niyetinden şüphe eden, kimseye güvenmeyen insanların ruh hali sürekli gergin ve mutsuz olacaktır. “Stres Müslüman Hastalığı değildir “

Hüsnü zan sahibi bir insanın stres seviyesi minimuma inecektir.

İşin aslı insanın inanç dünyası sadece ahiret adına değil bu dünya için de olmazsa olmazıdır.

İnşallah hüsnü zannı hayatımıza tatbik ederek dünya ve ahiretimizi kurtarmaya vesile yapabiliriz.


[1] ( Müslüm,Birr,28)

Kuş Sütü

  • Hüsn-ü zan, hüsn-ü tevil kalben ve rûhen dinlendirir.
  • Hüsn-ü zan, zan olunana kuvvetli, makbul bir duadır.
  • Eşim, aşım, işim kardeşim, yaşım iyi baktığım zaman iyi oluyorlar.
  • Zihnî ve manevî hayatımızda zanlarımız, hüsn-ü zanlarımız, su-i zanlarımız bizi ne kadar çok meşgul ederse o nisbette onları rüyalaşmış olarak görüyoruz.
  • Hüsn-ü zan aşından yiyenden kimsenin midesi sancımaz.
  • Su-i zan, ahlaki bir zaaftır.. Belki seyyiedir.
  • Su-i niyetin ambalajı çelikten de olsa yırtılır, niyet sahibini mahcup eder.
  • Su-i zancı tamamıyla o zannının işgaline girer ve ona uygun rüyalar görür.
  • Hüsn-ü zanna alışmış kimse zannıyla uyumlu güzel rüyalar görür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir