Her bakan göremez dedikleri gözlerimizle ilgili olmasa gerek. “Bakar kör”dedikleri de aynı gerçeği ifade ediyor aslında. Bakmakla görmek o kadar ayrı şeylerdir ki.. Bazen farkında olmadan ikisini de eş anlamlı kullanırız. Oysa bakmak, ışığın karanlıkla mücadelesiyle ilgilidir. Çünkü ışık olmadan bakamayız. İşin ilginci bakmak “Oksipital lobla” ilgilidir (Beynin görme ile ilgi bölgesi). Bakmakla ilgili işlemlerde gözlerimiz sadece iletici görevi üstlenir. Yorumlama kısmını ise beynimizde gerçekleşir. Bir nesneyle karşılaştığımızda gözler sadece bakar, o nesneyle ilgili zihnimiz bağlantılar kurar ve onunla ilgili kayıtları devreye alarak yorumlamalar yapar. Yorumlamalar da ise çoğunlukla hislerimiz devreye girer. Mesela bir limon gördüğümüzü hayal edelim. Limonu ortadan ikiye böldük. Sulu mu sulu bir limon. Limonu keserken suyu elimize bulaşmış olsa tükürük bezleri devreye girerek ağzımız sulanır. Limonun tadına daha bakmamışken ağzımız sulanmaya başlar.. Ya da bir film izliyoruz diyelim. Filmdeki bir sahne bizim anılarımızla örtüştüğünde o an filmin başrol oyuncusu biz oluveririz. Kendimizi filmin o sahnesindeki kişi ile özdeşleştirmeye başlarız. Farkında olmadan o anı yaşamaya başlarız. Bizi alır bambaşka bir yerlere götürür. İşte bakmak ve his ilişkisinden kastettiğim bunlara kıyas edilebilir.
Oysa görmek farklıdır. Görmekten kastettiğim, her şeyi hakiki yönleriyle idrak etmektir. Bakmak gibi değildir görmek… Hisler yerinde vicdan devrededir. Görmeyi bilen kişi, bakmanın büyüsünden kendini sıyırır. Bakarak hareket eden kişi ise hislerinin etkisinden kurtulamayıp yanlış kararlar verebilirken görebilen kişi doğru kararlar verir.
İnsanların çoğu baktıklarıyla yetindiklerinden hislerinin esiri olurlar. Bilenler bilir, psikolojide “Hale” etkisi dedikleri bir yanılsama vardır. Bu yanılsamanın tarifine göre, daha önce tanıdığı birinin etkisinde kalarak, benzerlikler taşıyan başka bir kişiye objektif davranmakta güçlükler yaşamak kastedilir. Örneğin anlaşmakta güçlük çektiğimiz ve uzak kalmak istediğimiz birisine benzeyen bir kişiyle karşılaşıldığında, karşımızdaki kişi hakkında ön yargılı hareket ederiz. Bilinçaltımız bile bile lades yapar ve kendimizi bu önyargıdan kolay kolay koruyamayız.
Görmek bir yönüyle hadiseleri gerçek yönüyle okuma gayretidir. Yani baktığımız her şeyin gerçek yüzünü anlayabilmektir. Biz buna “Objektif Nazar” da diyebiliriz. Peki, bu nasıl elde edilebilir? Bir egzersizi var mıdır?..
Örneklerden yardım alarak cevaplar arayalım. Mesela: Çocuklara dikkat edildiğinde çoğunlukla his dünyasında yaşadıklarını gözlemlersiniz. Kararlarını genellikle hisleriyle verirler. Oyuncak bebekle oynayan bir kız çocuğunu izlediğinizde aslında onun dünyasında farklı bir sanal gerçeklik vardır. Oyuncağın oyuncak olduğunu bildiği halde garip bir şekilde ona gerçeklik atfeder. Onunla konuşur, bebek acıkınca ona yemek yapar yedirir, uykusu geldiğin de onu uyutur vs.. Sizce bu kız çocuğu gerçeği görebiliyor mu?.. Aslında insan her yaşta çocukluktan bir iz taşır. Yani bir yanımız da hep bir çocuksuluk vardır. Dengeli olmak kaydıyla bu yönümüz normaldir ve belki fıtrattır. Bununla birlikte belki çok azımız müstesna yetişkinlerimizin çoğu hala bu yönünü dengeleyemediğinden çocukluklarını özlüyor gibi davranırlar. Fazla değil az bir düşünmeyle en başta kendimizden başlayarak genel karakteristiğimiz de yetişkince mi yoksa çocukça mı hareket ettiğimizi analiz ederek bu konuda ki seviyemizi tespit edebiliriz. Sizi fazla uğraştırmadan kendi analizimi itiraf edeyim. Çoğunlukla çocuk yönümle kararlar alıyorum. Herkes kendini en iyi bilir.
Farklı yönlerle misallere devam edelim.. Mesela, insanların çoğu kendine odaklı tutumlar izleyen bir canlı olarak hareket eder. Kendini çok önemser. Oysa insan sadece kendi için yaratılmamıştır. Yaratılışında kendisine bakan bir yön varken Sani-i Zülcelali vel İkram ve Fatır-ı Hakim’ine bakan en az 99 yönü olduğunu unutmamalıdır. Aslında bu tüm varlıklar için cari bir kaidedir. Yani her varlığın kendine bakan tek bir yönü varken Cenab-ı Allah’a bakan esma adetlerince namütenahi yönleri vardır. Eğer bunu fark edip içselleştirebilirsek o zaman görebilmek adına önümüzdeki engelleri aşmaya başlamışız demektir. İşte o zaman bir çiçeğe baktığımızda onun sadece yapraklarının renkleri ve ya kokusunun dışında da farklı anlamları olduğunu anlamaya başlarız. Yapraklarını koparmak yerinde o çiçeği bize gülümseten Sani Zülcemal’i hatırlarız. Başımızı yukarı kaldırıp güneşe baktığımızda gözlerimizin kamaşması haricinde onu bir nizam ve intizamla tepemizde odunsuz ve kömürsüz (kimyasal tepkime ile) milyarca yıldır yakan İsmi Nur’u hatırlarız. Gözümüzün önününde bir yakınımız haksızlık yaptığında sonuna kadar senin arkandayım demek yerinde “Hakk’ın hukuku her hukuktan üstündür” der Adl-i Hakem’i hatırlarız. Başımıza bir musibet geldiğinde feryat figan edip sağa sola zarar vermek yerinde Hakîm-i Rahim’i hatırlarız.
Sonuç olarak Objektif Nazar sahibi kimse kâinata asla tek bir açıyla bakmaz. Cenab-ı Hakk insanı etrafına bakabilmesi için altı yöne de yönelebilecek bir istidatta yaratmış. Altı yöne de bakabilen insan elbetteki bu yönlerin her birerinin de hakkını vererek görebilmeli. Görmek demek hislerin tesirinden sıyrılıp vicdanıyla yüzleşip kararlar alabilen yetişkin kişiliktir. Bir başka ifadeyle his ve vicdan dengesini kurabilmektir. Bunu başarabildiğimiz nispette yetişkin kişilikle hareket edebilir ve bu sayede Objektif Nazar sahibi olabiliriz. Belki o zaman gözlerimizin önündeki perdeler kalkar ve gerçekler fülulu buğuluklarından sıyrılarak net bir şekilde görünebilirler. Cenâb-ı Allah hepimize Hakk’ı hak bilip Hakk’a ittiba edebilmeyi nasip etsin…
Oysa görmek farklıdır. Görmekten kastettiğim, her şeyi hakiki yönleriyle idrak etmektir. Bakmak gibi değildir görmek… Hisler yerinde vicdan devrededir. Görmeyi bilen kişi, bakmanın büyüsünden kendini sıyırır. Bakarak hareket eden kişi ise hislerinin etkisinden kurtulamayıp yanlış kararlar verebilirken görebilen kişi doğru kararlar verir.