Clicky

SAKSI / LALE

Saksı köşemizin bu yazıdaki konuğu “Lale”. İşte süzülen tefekkür damlalarımız…

Lale, Hilal ve Allah ebcedleri aynı. Hilal gök lalesi, lale yer hilali…

Lale aşk şarabının kadehi olmuş.

En popüler ve en kültürel aynı zamanda da entelektüel bir çiçektir Lale…

Öyle alanlara konu olmuştur ki insan şaşıp kalıyor. Mimarisinden tut, edebiyatına, süslemesinden tut minyatürüne, çinilerinden tut çeşit çeşit bahçelerine kadar bir kültürü beslemiş lale.

Zamanında 2.000 çeşide ulaştığı rivayet ediliyor. O yüzden bu kadar tanınır olması herkes tarafından sevilerek baş tacı edilmesi ona büyük bir saygınlık ve ün katmış.

Aslında yabani olarak yetişen görünürlüğü Selçuklular dönemine uzanan fakat Anadolu ile özdeşleşen bir çiçek lale. Asya’nın yüksek yaylalarından Türklerle birlikte göç etmiş Anadolu’ya. Eşlik ettiği milletin kucağında yetişmiş ve sembolü olmuş neredeyse.

Yabanilikten 16. yüzyıl başlarında bahçe ve saksı çiçeği olmaya başlamış. Fakat öyle özenle ilgi gösterilmiş ve benimsenmiş ki gönüllerde taht kurmuş. Dillere destan olmuş. Her evin ahengi, her şiirin kafiyesi, her mimarinin zenginliği olmuş. Bahçelerde süzülen, camlarda görünen, elden ele gezinen bir şöhrete kavuşmuş. Bir millet kendini bir çiçekle ancak böyle özdeşleştirmiş.

Çini ve minyatürlerde, edebi ve kültürel yapıtların vazgeçilmezi bir güzellik olarak arz-ı endam etmiş. Her çizgisinde, her kıvrımında, boyunun endamında, dudaklarının kadehinde hep ince bir ruh, zarif bir neşve, mütevazi bir derinlik yakalanmış. Binlerce söze, hikâyeye, efsaneye ve manaya konu olmuş, konuşulmuş.

Lale bu milletin bağrında yeşermiş, kendini ifade etmişken dünya onu en asil bir duruşla karşılayarak sahip çıkmış. Asaleti ve zarafeti onu dünyaya da meşhur etmiştir.

Bir devre ad olacak ihtişamı ihraz etmiş bir devleti gösterirken aynı zamanda bütün zamanları kuşatan renkleriyle yapraklarını serperek her bir köşeye dokunmuş.

Lale sanatsal bir çiçek aynı zamanda kendi müstesna ve mutena bir sanat olduğu gibi bütün sanat alanlarına renk ve ahenk katan bir anlam heykeli.

Lale çiçeği Ferd ismine mazhardır. Müstakil ve mümtaz bir cemal harikası olarak kendini izhar eder.

Lale, bitkisel özelliği olarak ilginç gelebilecek hususlar taşır. Mesela tek bir tohum olan soğanından yetişmesi, tek kök, tek sap ve tek çiçek olarak büledbala endam ile serfiraz olması ona farklı güzellikler katmaktadır.

Soğanlı tohumlardan olup tek soğandan yetişiyor olması bir ayrıcalığın ve seçilmişliğin vakarını vermektedir. Medarı ve merkezi bir olan mananın toprak üstünde şehadetini getirerek yükselir.

Tek kök, tek vücut, tek çiçek olarak bütün gövdesiyle bir tevhid ilancısıdır. Atlı yaprağıyla imanın kemalini sergiler.

Hiç diğer çiçekler gibi dönüpte aşağıya bakmaz. Rabbisine öyle itimadı ve tevekkülü vardır ki semalardan gelen kutsi rahmetlere sinesini çanak gibi açar. Lebalep doldurasıya kendini bir rahmet ve nur fedaisi yapar. Rüzgâr onunla dolaşık olup etrafından dokunarak geçmekten zevk duyar. Hatta onun hareketli zikrine oda bir meşk verir ki salınmasıyla raks eder, cezbeye gelir…

Aşıkların yaralı ve yarılı yüreklerine hüccam kadehidir lale… Ve şevk dolu gayretlere ab-ı hayat kasesidir… Esrarın yapraklarına dokunan renk renk, nakış nakış, işlemeli çeyiz bohçasıdır…

Anadolu’nun sembolü haline gelen Lale talihsiz bir tarihin makus kaderini yaşayarak öz evladımız olduğu hakikatini ters düz edecek bir mukadderat yaşayarak ithal evlat konumuna gelmiştir. Bu kadar sevilmesi, hakkında alayişli numayişli festivallerin yapıldığı, bayramlara konu olan bizim laleden artık eser kalmamıştır. Saf bir Anadolu dervişi iken Avrupa gezgini olup tekrar yurduna avdet etti…

Hollanda şu anda lalenin ana yurdu olmuş durumda. Bir seyyahın Osmanlı’da bir çiçeğe bu kadar sevgi, ilgi gösterilmesini garipseyip birkaç hatıra hediyesinin yanında bir iki tanede Lale soğanı alarak botanikçi arkadaşının eline vermesi ve sonunda Hollanda sarayının bahçesinde kendine yer bulmasıyla ülke genelinde yaygınlaşması ile kendini kabul ettiriyor. Yani Avrupa macerası yine bir saray bahçesinde başlıyor Lalenin…

Lale, aynı zamanda işret ve eğlencenin, düşkünlük ve sefahatin de maalesef kucağına düşmüş, onunla anılır olmuştur… Hatta, sefahat devrine isim olacak kadar hem popülerleşti hem de bayağılaştı.

Lale yükseklerin kır çiçekleri şeklinde yaprakları sivri uçlu kıvrımları otantik bir siluet taşırken daha sonraları ehlileşen hatta entelektüelleşen bir hale büründü. Aslında lale yaylaların özgürlük timsaliyken aristokrasinin sembolü oluverdi. Şimdilerde yollarımıza, caddelerimize sıra sıra, öbek öbek dikilen lale soğanları bir özrün mü yoksa bir özlemin mi çabası tam kendini ifade edebilmiş değil.

Lale, Gülün yanında hep hovarda bir serdengeçti gibi durur. Ama cezbe haline gelen dik duruşu, ciddiyet kazanan kıvrımları onu serhat boylarındaki alperenlere numune haline getiriverir. Tek yapraklı olması onun inatçı, sabırlı ve metanetli olduğunun göstergesi. Tek ama iri yaprakları onun deli dolu coşkusunun, fedaice kararlılığının alâmeti.

Dimdik ayakta duruşu onun Rabb’isine olan kıyamıdır. Semalara açılan avucu, renklerin dualarında bir yalvarış bestesinin namelerini ve hüznünü lisan-ı hal ile dillendirir.

Kırmızı çiçeklere çok yakışıyor olmalı ki hemen akla kırmızılı çiçekler daha baskın geliyor. Lale’de kırmızının kendine yakıştırıldığı çiçeklerden. Gelincikgillerden. Lale Farsça kökenli bir kelime. Avrupa dillerinde “tulip, tulpe, tulipan, tulipa” olarak geçmektedir.

Lale geçmişten günümüze kültürel, sanat ve edebiyat tahine önemli katkılarda bulunduğu gibi sosyal ve siyasal tarihe de unutulmaz izler bırakmış, ismini nakşetmiştir.  Olaylarla ve devirlerle anılır popülaritesi, şöhreti ona bambaşka bir değer katmaktadır. Burada Avrupa’da 17. yüzyılda yaşanan Lale çılgınlığını hatırlatmadan geçmeyelim… İkinci dünya savaşı sonrası Alman istilasından Hollanda’yı kurtarmalarının şükranesi olarak tonlarca Lale soğanın Kanada’ya hediye edilmesi de siyasi, diplomatik, sosyal ve iktisadi öneminin göstergesi olarak ilginçtir.

Avrupa lisanında Tulipa lale demektir. İlişkisi iki farklı açıklama ile belirtilir. Biri Tülbentten dönüşerek bu hale gelmiştir denir ki kadınların tülbentlerinde lale baskılarının olması veya bir kavle göre Hollandalı bir tüccarın yaşmaklı bir hanımın başında laleyi görerek hayran olması ve adını sormasıyla tülbendini sorduğunu zannedip ismini söylemesiyle yakıştırıldığı söylenir. Diğer bir açıklama Osmanlıların kavuğunun açılmamış laleye benzetilerek adlandırılmasıdır ki kavuğa Avrupalılar turban derler.

Lale, gerçekliğin içindeki metafiziğin, somut içindeki soyutun duruşudur. Doğruluğun realist dünyasında hakikat savunucu kametiyle adanmışlığın ok gibi çizgisini temsil eden bir mana eridir… Halk içinde ama hakka doğru olmanın dimdik istikametini gösterir.

Şan ve şöhretin zirvesine çıksa da başka başka dünyalara sürüklense de lale tevhide bir elif kafiyesi olarak düşülmüş aşıklarca inşad edilen bir şiir bestesidir… Lale’nin bülbülü yoktur o göklere ser çekercesine serazattır. Mertçe, dobraca tutumu onu yalnız erenlerden eylemiştir. Onun bir şakayığı yoktur fakat herkes ona müşteri ve müştaktır…

Bahar müjdecilerindendir Lale. Müjdesini önce yüreğinde taşır sonra avucunda sunar güzellik severlere… O müjdede öyle bir mesaj vardır ki sanatın soylu eşkaline ufuk çizgisi gibi bir kırmızılık konduruverir. Bir anda geceyi gündüzden ayıran tan yeri gibi kışı da bahardan ayıran uyanışın ilahi bir postacısı gibi başını kaldırır secdeden… Nisan onunla baharlaşır, soğuk kalkar ve gönüller onun sevimli, sevgili sıcaklığıyla buharlaşır…

Lale pranganın adıdır. Esirlerin ve kölelerin boyunlarına geçirilen demir halka.

Ağaçta yetişen lale. Hiç lalenin ağaçta yetiştiğini gördünüz mü?… Manolyagillerden ve Kuzey Amerika kökenli sıcak ve nemli iklim bitkisi olan Lale ağacı sadece çiçekleriyle değil ağaç olarak da ilgi çeken bir tür…

Şehir görmemiş dağ laleleri bahçe lalelerinin yakın akrabaları olur. Saf ve yalın duruşu, doğanın açık yürekliliğiyle beslenen gelinciklenen haliyle dağ laleleri yükseklerin ermişleri gibi yuvasını yamaçların sarplarına, yaylaların özgürlüklerine kurmuşlardır. Saray laleleri ise bir peri kızı gibi narin ve nazenin endamıyla sanatın medeni halini taşırlar gönül dünyamıza.

Kökten çıkıp gövdeye eşlik eden yeşil yaprakları yumuşak yeşildir.  Sanki özel bir gömlek giyinmiş derviş libası gibi gövdesini sarması bir kat daha güzelliğini arttırır. Ve çok sade tırtıksız, mevzun ve muntazamdır. Damarları az seçilir. Yüzeyi pürüzsüzdür. Dikensiz bir çiçek oluşu çok manidardır. Diğergâmdır, hasbidir, dürüsttür, samimidir. Hiçbir kılçık bulundurmak istemez. Üzerindeki tüyler onun algısının gücünü gösterir. Lale dominantlığını göze gösterecek derecede yiğittir… Açıldığında gelinlik çeyiz bohça gibi kendini kâinata sunar… Taç yaprakları da gayen mevzun ve ölçülüdür… Neredeyse bir ustanın elinden çıktığı izlenimini verecek kadar sanatkarane yerleştirilmiş, şekillendirilmiştir…

One thought on “SAKSI / LALE

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir