Mehmet Soylu
Binlerce ciltlik bir kütüphanedesin. İçinde bitmez tükenmez bir ilim aşkı, hepsini tek tek okumak ve anlamak istiyorsun. Ancak ne o kadar zamanın var ne de o kadar kudretin… Öyleyse sana bir anahtar lazım… Bütün o hazinelerin kapısını açacak… O anahtarı ancak tevfik-i ilahi refikin olursa bulabilirsin. Çünkü hakikati bulmak şuna benzer: Bir çarşıya güzel bir koku almaya gidersin. Binlerce dükkan binlerce tezgahtar. Hepsi de seni kendi tezgahına çağırır. Binlerce çeşit, binlerce fiyat. Şaşkın ve mütehayyir kalırsın. Hangisi iyi kalite, hangisi en iyisi.. Bu konuda çok da bilgin yok. Hz. Ali’nin dediği gibi, “Önce hakikatin ne olduğunu öğren ki ehlini tanıyabilesin.”
İşte böyle dükkanlarda gezerken birden antika bir dükkana rast gelirsin. Orada pir-i fani, kendi halinde bir zat. Öyle gösterişli süslü bir dükkanı da yok. Belki gayet mütevazi ve diğerlerine nisbeten alelade bir attar dükkanı. O yaşlı ve tecrübeli tezgahtar önüne öyle bir koku çıkartır ki, misk-i amber gibi sen o kokuyu koklayınca düşer bayılırsın. Sonra kendine gelince artık mübtelası olursun. On yıllarca arayıp da bulamayacağın o hakikat Tevfik-i İlahi ile karşına çıkarılır, sana buldurulur. O senin kendi gayretinle, iradenle ve ihtiyarınla bulabileceğin ve elde edebileceğin bir şey değildir. Ancak şundan faydalanabilirsin ki, çok samimi ve ihlaslı ol. Allah’a yalvar yakar. Sen hiç bilemeyeceğin ve anlayamayacağın bir cazibe ile çekilirsin oraya. Yalnız şu var ki, çekildiğin ve o kimseleri bulduğun zaman ayık ol. Sakın nazlanma. O kudsilerin arkadaşları ol. O kudsiler ki ne şan ne şöhret ne para ne mevki ne de bir mal peşindediler. Senden bir ücret de talep etmezler. Tek bildikleri muhabbet, uhuvvet ve hakikattir. Sana düşen de artık onların yanından ayrılmamak ve basit, ucuz kokulara o misk-ü amberi değişmemektir.
“Önce hakikatin ne olduğunu öğren ki ehlini tanıyabilesin.”
Hz. Ali (r.a.)