(Anlatılan hikâye gerçek hayattan alınmıştır. (1993) Hikâyede geçen isimler özel hayata saygı gereği değiştirilmiştir.)
Hasan Şemsi Bey, Türkiye’nin ileri gelen şirketlerinin birinde dış ticaret müdürüydü. Şirketin yurt dışındaki bir firmadan elli bin dolar kadar alacağı bulunmaktaydı. Bu parayı avukat marifetiyle elden tahsil etmiş ve bu parayı yine elden işyerinin büyük patronuna teslim etmişti. İlerleyen günlerde muhasebe bölümü Hasan Bey’den bu elli bin dolar tutarındaki parayı teslim etmesini istemişti. Hasan Bey ise bu parayı şirketin büyük patronu Sami Bey’e elden teslim ettiğini söyledi. Bunun üzerine muhasebe müdürü, Sami Bey’in odasına giderek, “Efendim, Hasan Şemsi Bey icralık olan müşteriden avukat marifetiyle tahsil ettiği elli bin doları size vermiş, o parayı kasaya alabilir miyiz?” deyince Patron Sami Bey sinirli bir şekilde, “Hayır! Hasan Şemsi Bey bana para falan vermedi.” diyerek muhasebe müdürünü azarlamıştı. Durum Hasan Şemsi Bey’e iletilmiş, “Ben parayı Sami Bey’e teslim ettim.” dese de, sözleri karşılık bulmadı ve zimmetine para geçirmek suçlamasıyla iş yerinden apar topar çıkarıldı. Hasan Şemsi Bey o günü oğlu Selman Bey’e aktarırken, “Evladım, o gün -kalbini göstererek- şurama bir ağrı oturdu ve hiç geçmedi.” demişti. Hasan Bey’in bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi ve çocukları olduğundan acil bir iş bulması gerekiyordu fakat bu damgayı yedikten sonra iş bulması oldukça güç görünüyordu.
Yıllar çabuk geçiyordu, Sami Bey’in unutkanlık hastalığının (Alzheimer) teşhisi konulmuş ve şirketin idaresi oğlu Şevki Bey’e geçmişti. Şirket her geçen gün büyüyor ve Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyordu. Sene 1996 olduğunda Sami Bey’in şirketteki odasının bir köşesinde poşet içerisinde bazı notlarla birlikte elli bin dolar para bulunmuştu. Durum hemen yeni patron Şevki Bey’e haber edildi. Şevki Bey seneler evvel yapılan büyük hatanın üzüntüsü ve telaşı içerisinde, hemen Hasan Şemsi Bey’i bana bulun, diye yardımcılarına emir vermiştir. Hasan Bey’e telefonla ulaşılır ve paranın bulunduğu, Şevki Bey’in de kendisi ile görüşmek istediği söylendi. Bunun üzerine Hasan Şemsi Bey, bu habere başlangıçta inanmadı. Paranın bulunmadığını, karşı tarafın kendisinin gönlünü almak için aradığını düşünerek daveti reddetti. Bu ret haberi Şevki Bey’e ulaşınca Hasan Şemsi Bey’i telefonla arayarak paranın bulunduğunu ve paranın içinde bulunduğu torbada Hasan Bey’e ait bir takım el yazısı notların da olduğunu söyleyerek Hasan Şemsi Bey’i görüşmeye gelmeye ikna etti.
Görüşme günü geldiğinde Hasan Şemsi Bey hüzün ve şaşkınlığı bir arada yaşıyor, geçen üç senenin kendisine verdiği acı ve üzerine çalınan karanın biteceğini düşünüyordu. Fakat yine de yapılanları unutması kolay olmayacaktı. Bu düşünceler içerisinde holding binasının içine girdi. Yıllar evvel her seferinde şevkle girdiği kapıdan bu sefer kırgın ve üzgün geçiyordu. İçinde söylemek istediği, haykırmak istediği çok şey vardı. Bu kapıdan son çıkışı hatırına geldi. Küçücük çocukları ve eşi gözünün önüne gelmişti; onlara ne diyecekti, acaba onlar bu olayı duyduklarında ne hissedeceklerdi… İşte böyle karma karışık duygular içerisinde danışmaya vardı. Kendisini mahcup bir şekilde tanıtarak Şevki Bey’le bir randevusu olduğunu, kendisini beklediğini söyledi. Sekreter Hanım hemen Şevki Bey’in sekreterini aradı ve misafirin beklediği haberi geldi. Hasan Şemsi Bey, Şevki Bey’in odasına ilerlerken zihnine neler neler sığdırmıştı, neler gözünün önüne gelmişti, burnun ucunu sızlatan acı tatlı hayaller…
Kapıdaki sekretere kendisini tanıtmaya fırsat bulamadan Şevki Bey odasının kapısını hızlıca açmış ve Hasan Şemsi Bey’i odasına davet etmişti. İki eski dost birbirlerine üzgün ve yaşlı gözlerle bakıyor, ikisinin de söyleyecekleri boğazlarında düğümleniyordu. Bu sessizliği Şevki Bey bozdu: “Buyurun şöyle oturun, size her zamanki gibi sade bir kahve söyleyeceğim.” dedi.
Hasan Şemsi Bey gösterilen yere oturdu. Şevki Bey kendini çok rahatlamış hissediyordu, yıllarca böyle güzel bir insana yaşatmış oldukları acılara son vereceğini düşünüyordu. Hasan Şemsi Bey gelmeden evvel bir çek imzalamış ve rakam hanesini boş bırakmıştı. Hasan Şemsi Bey’den rakamı kendisinin belirlemesini isteyecek ve artık yapılan hata telafi edilecekti. Şevki Bey esas konuya geçmenin vakti geldiğini düşündü: “Hasan Şemsi Bey, biliyorsunuz size karşı çok büyük bir hata ettik, mahcubiyetimizi anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyor, öncelikle sizden helallik istiyoruz.” dedi ve elinde masasının çekmecesinden çıkardığı çek koçanını Hasan Şemsi Bey’e uzatarak: “Ben çeki imzaladım, siz de çekin rakam hanesine ne kadar bir meblağ yazmak isterseniz lütfen yazın, ne yazdığınıza bakmayacağım bile.” dedi. Hasan Şemsi Bey ise gayet sakin bir şekilde çek koçanına hiç dokunmadan, ”Bu nedir? Neyin karşılığıdır?” diye sorunca Şevki Bey “Belki yaptığımız büyük hatanın bir telafisidir.” şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Hasan Bey, “Hayır, teşekkür ederim ama ben bunu kabul edemem.” dedi. Şevki Bey bu cevap karşısında ne diyeceğini şaşırdı, “Oraya istediğin rakamı yazabilirsin Hasan Şemsi Bey, ister bir daire fiyatı, ister iki daire fiyatı, dedim ya bakmayacağım bile.” Fakat Hasan Şemsi Bey kararlıydı. Bu çeki kabul edemeyeceğini söyledi. Başına gelenlerin kaderin bir tecellisi olarak görüyordu, bu sıkıntı da Allah’tan gelmişti. Bu azim musibetin kendisine inşallah ahirette berat vesilesi olabileceğini ve bu kârı da ahirete bırakmanın uygun olacağını düşünmüştü.
Hasan Şemsi Bey, Şevki Bey’e “Yalnız sizden başka bir talebim olacak.” dedi. Şevki Bey’in gözleri parladı: “Lütfen ne olursa olsun söyleyin yapmaya hazırım.” dedi. Bunun üzerine Hasan Şemsi Bey, “Benim hakkımda suçsuz olduğuma dair işletmenizde bir genelge yayınlayıp bütün beyaz yakalılara bunu ilan etmeniz.” dedi. Şevki Bey bunun sözünü verdi ama hala tam tatmin olmamıştı. Hasan Şemsi Bey’in bunca yıllık mağduriyetinin giderilmesi lazımdı ve aklına bir fikir geldi, tekrar söze girdi: “Hasan Şemsi Bey, malumunuz bizim bazı tedarik ettiğimiz ürünler var, o ürün kalemlerinden bir kaçını biz sizden temin edelim, eğer siz de uygun görürseniz?” dedi. Bu teklif Hasan Şemsi Bey’in de hoşuna gitmişti. Kabul etti. Şevki Bey’e söyleyince dünyalar Şevki Bey’in olmuştu. Her ne kadar yapılan hatanın bir karşılığı olmasa da Hasan Şemsi Bey’in kırılan kalbini bir nebze olsun rahatlatmıştı. Belki de kendi kalbini…
Not: Bu hikâyenin kahramanı olan Hasan Şemsi Bey 2021 yılında bu kederli dünyadan ayrılmış ve kendisinden sonraya çok güzel evlatlar ve torunlar bırakmıştır. Allah rahmet eylesin… Amin…
Not: Ben bu hikâyeyi Hasan Şemsi Bey’in çalıştığı zamanlarda aynı şirkette çalışmış ve olayın bütün detaylarını bilen komşum Necati Bey’den dinledim. Daha sonra bu hikâyenin, bir şekilde tanıştığım Hasan Şemsi Bey’in oğlu Selman Bey’den de teyidini aldım.
11-11-2022 ÇAMLICA