Clicky

Kendin İçin Mi Yaratıldın?

İnsan yapısı itibariyle hemen her şeye sahip olma dürtüsüyle hareket eder. Ömrünü de bu yolda feda edebilir. Oysa sahip olduğunu düşündüğümüz şeylerin ne kadarı bizim? Mesela sahip olmak kavramının en önemli sembollerinden biri elimizdir. Eğer sahiplik kavramı mevcut olanın tüm kontrolünün bize ait olmasıyla ilgiliyse o zaman elimizi kendimizin beslemesi, ona gerekli enerjisi de dâhil tüm imkânları bizim oluşturmamız gerekmez miydi? Hem en başta o eli bizim tasarlamamız, gerekli şekli bizim vermemiz gerekmez mi? Demek ben sahip olmanın sembolü olan elime bile sahip değilim. Bedenimize ait diğer organlarımızı da bu minvalden hareketle değerlendirdiğimizde de sonucun değişmeyeceğini anlayabiliriz.

Fiziksel yönlerimiz böyleyken, metafizik yönümüz daha bağımsız hareket etme kabiliyetine sahip mi ki? Sanmıyorum…  Mesela aklımızı ele alalım. Aklımız nerede diye bir soru sorsak genel kanaat olarak “kafamızın” içinde diye cevap verenler olabilir. Sahiden aklımız nerede?  Her işimde arkadaşlık etmeye çalıştığım ve kendisine çok itimat ettiğim aklımın yerini bilmiyor olmam garip geliyor bana. En azından arada sırada karşı karşıya gelsek yüz yüze görüşebilsek iyi olurdu(!) ama ortalarda görünmüyor. Hal böyleyken aklımın da kendime ait olduğunu sanmıyorum…

Yukarıda numune olarak örneklerinden bahsettiğimiz konular aslında sayısız örnekleri içinde barındıracak kadar çoklar. Atomlardan galaksilere kadar yaratılmış ne varsa hiçbirisinde vehmi bir aitlikten başka bir şey görülemeyecektir. Demek hiçbir şey ne kendisini tasarlamış ne de tasarımına hayat katma kabiliyeti ve yetkisi kendisine verilmiştir denebilir. Öyleyse topyekûn her bir varlığın kendilerine bakan yönlerinin çok az olduğu anlaşılıyor. Mesela tavuk yumurtasını yemez, inek kendi sütünü içmez, meyve ağaçlarının hiçbiri kendi meyvesini tüketmez, dünya kendi için dönmez, güneş yaydığı ısı ve enerjiyi kendi için kullanmaz gibi vs.. örnekleri çoğaltabildiğimiz kadar çoğaltabiliriz. Demek kendi menfaatlerinden daha ziyade başka bir amaca hizmet etmek için yaratıldıkları anlaşılıyor. Buna başta insan türü olmak üzere tüm şuurlu varlıklar da dâhildir.

Öyleyse her bir varlığın kendi nefsine (özüne) bakan tek bir yönü var ise Sani Hakîmine bakan yönü belki yüz belki bindir. Hiçbir şey özünde kendi kendisine malik olmadığına göre başka bir bütünün parçasına hizmet ediyor ve her parça birbirine bakıyor. Yani farkında olmadığı başka bir şeyin mütemmim cüzü ve hiçbir şey hiçbir şeye sahip değil. Bilerek veya bilmeyerek başka bir şeye hizmet ediyorlar. Tüm kâinatta yaratılmışların potansiyel donanım olarak en mümtazı, en şereflisi ve en güzeli olan insan bu gerçeği fehmetmekle, “Şimdi Allah’ın rahmetinin eserlerine bak!” (Rum Süresi, 50) ayetine mâsadak olabilir. Yoksa Allah korusun yanlış yorumlarıyla hata eder ve benliğin rüzgârıyla kendisine dev aynasından bakarsa aczini ve fakrını göremez olur.

O halde açıkça anlıyoruz ki insanın kendisi dahi kendisi için yaratılmamışsa başka bir amacı olmalı. Bu amacı sorgulamaya başladığında da kâinatın yaratılış gayesini keşfetmeye aday bir kâşif ve seçkin bir fert olmanın yolları ona açılabilir. Bu sayede hakiki mutluluğun soluğunu ciğerlerine çekerek huzurlu bir nefes almış olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir