Clicky

Tevafuk

Zühdü

Aslı arapça bir kelime olan “tevafuk” kelimesinin kökü “ve-fe-ka” harflerinden türemiş ve uyma, uygun olma, birbiri ile uygun düşme manasına gelmektedir. Bizler hayatımızda tespit edebildiğimiz ve birbiri ile uyumlu olduğunu düşündüğümüz hadiselerin bir rastlantı ya da tesadüf sonucu değil ama ilahî bir irade ve tasarruf sonucu zuhur ettiğini belirtmek için “tevafuk” kelimesini kullanırız.

Aslında dikkatle düşündükten sonra kendimize şu soruyu sormak gayet uygun düşer: Âlemde zuhur eden, meydana gelen her iş, hadise, ya da hakiki tasarruf sahibi Rabbimiz Mutasarıff-ı Zîşan’ın yed-i kudretinden çıkan her bir şe’nde tevafuk etmeyen, yani uygun düşmeyen her hangi bir fiil, iş, ya da şe’y var mıdır?

Bu açıdan baktığımızda aslında tevafuk olmayan ve rastgele diye adlandırabileceğimiz âlemde cereyan eden hiçbir iş yâda hadise yoktur. Her şey, her an birbiri ile mükemmel bir tevafuk halindedir. Örneğin benim bu yazıyı yazmadan önce aklıma üşüşen düşünceler, akabinde kâğıt ve kalemi elime alabilmem ve bir yazı oluşturmam, bu fiillere tevafuk eden zaman ve mekân ve bu yazıyı okuyacak kişiler ve okunacağı zaman ve mekânın hepsi de bir tevafuktur. Anne-babamız, evlendiğimiz kişi, çocuklarımız, rızkımızı kazandığımız işimiz, hayatımızdaki insanların tümü, kabiliyetlerimiz ve dahi fizikî yapımızdaki her türlü detay (aksaklıklar ve kusurlar dâhil) her şey nihayet derecede eksiksiz, kemal derecede bir vefkin, bir nizamın, bir mizanın ve ölçünün, yani kaderin, yani kusursuz bir kemalin tensibidir. Bunun aksini düşünmek sonsuz hikmet sahibi Hakîm bir yaratıcının abes, ya da nizamsız ve ölçüsüz bazı şeyler de yaratabileceğini düşünmek olur. Bu da her sıfatı ile mutlak derecede Kemal sahibi olan bir Zatın kemaline gölge düşürmek olacaktır ki bu akıl dışı bir iddia olur. 

Bu açıdan baktığımızda aslında tevafuk olmayan ve rastgele diye adlandırabileceğimiz âlemde cereyan eden hiçbir iş yâda hadise yoktur. Her şey, her an birbiri ile mükemmel bir tevafuk halindedir.

O halde nedir bizi bazı şeyleri tevafuk ve bazı şeyleri rastlantı olarak adlandırmaya iten şey? Aslında bu durum bizim yukarıda bahsettiğimiz hakikatten gafil oluşumuzun bir sonucudur. Biz gerçek manasıyla basiret ve firaset gözümüzü açabilsek aslında hem enfüsümüzde, hem afakımızda hissettiğimiz, gördüğümüz ve yaşadığımız her şeyin bir biri ile kusursuz bir vefk, uygunluk ve ahenk içinde olduğunu görürüz. Ancak Cenâb-ı Hakk imtihan sırrını ortadan kaldırmamak için bu çok aşikâr tevafuk hakikatini hadisat ve esbab perdesi arkasına sarıyor, saklıyor. Sadece bizi o derin gafletimizden uyandırmak için ara sıra fevkalade, kerametvari tevafuklar ile karşılaştırıyor, dikkatimizi ve nazarımızı kendisine çekip meşgul ediyor ve hadiselerin lisan-ı haliyle söylettiriyor ki bu hadiseler tesadüf değil, arkasında ilahî bir tasarruf, irade ve tensip var, nizam var, intizam var ve hiçbir şey rastlantı değil.

Bununla birlikte, tevafukların ayan beyan görünür ve fark edilir haline gelmesi bir ikram-ı ilahidir. Her manevî dairenin ve onun pişdarı olan evliya zatların mazhar oldukları keramet nev’inden kendilerine özel hususi ihsanları, hediyeleri vardır. Risale-i Nur dairesinde ise bu ikramlar çoğunlukla gözle görülebilir ve açıkça fark edilir duruma gelen “tevafuk”lardır. Bu tevafuklar Kur’an hizmetinde bulunan samimi mü’minlerin yaptıkları hizmetlerin Cenâb-ı Hakkın murakabesi altında olduklarını ve Allah’ın onlarla ve hizmetleriyle çok yakından ilgilendiğini hissetmeleri ve yapacakları hizmetleri aksatmadan şevkle hizmetlerine devam etmeleri için bir kamçı olarak zuhura gelir. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle demiş: Cenâb-ı Hakk’a yüz bin şükrediyorum ki, bana hem büyük bir teselli, hem dâvâma büyük bir delil gösterdi. Ve tevafukun beş altı nev’i bize ve mesleğimize medar-ı imtiyaz ve vesile-i teşvik olarak verilmiş. Ve her me’yusiyet ve gevşeklik zamanımızda bir kamçıyı teşvik ve bir keramet-i hizmet-i Kur’âniyeye medar bir tevafuk-u lâtife imdadımıza yetiştiği gibi

 “Hem madem tevafukta bir inayet-i hâssa ve iltifat-ı Rahmânî Risale-i Nur’a karşı tezahür etmiş, o iltifata karşı hiss-i şükran ve memnuniyet ve müteşekkirane sevinç ne kadar ifratkârane olsa israf olmaz.”

“Tevafuk, Risale-i Nur’un kerametinin bir madeni bulunduğuna pek çok emarelerden bu bir iki üç gün zarfında, küçük ve lâtif, fakat katı kanaat veren cüz’î hadiselerin tevafukunda gözümüzle gördüğümüz inayet-i Rabbaniyenin nümunelerinden beş altısını beyan ediyoruz.”

”Risale-i Nur dairesi içinde dikkat edilirse herkes kendi nefsinde, hizmet derecesinde, böyle nümuneleri görebilir.” 

Risale-i Nurlarda tevafuk ile bahislere bakılarak bu örnekler çoğaltılabilir. Ayrıca Ahmed İhsan Genç’in “Açık Mektuplar” kitabında 9 numaralı mektubunda “Tevafuk”a dair yazılan mektubun mütaala edilmesi bu sırrın daha güzel anlaşılmasına vesile olacaktır.

Allah’tan bu tevafuk hakikatinin sırrına vakıf olabilmeyi ve yapacağımız güzel hizmetlerin neticesi olarak müjdevari daha pek çok latif tevafuklara mazhar olabilmemizi dilerim.

                                                                                                                              

One thought on “Tevafuk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir