Rabbimiz vücudumuzun çalışabilmesi ve yenilenebilmesi için farklı farklı lezzetlerde birçok gıda yaratmıştır. Bu gıdaları gördüğümüzde iştahımız açılır, dilimize temas ettiklerinde lezzet verirler ve sindirim sistemimize girdiklerinde yapı taşlarına ayrıştırılarak hücrelerimize kadar giden bir seyahate başlarlar. Bu gıdaların ihtiyacımızdan fazla tüketilen bir kısmı sindirim sisteminden emilmeden boşaltım sistemi ile atılır. Kan dolaşımımıza giren kısım ise ya enerji ihtiyacı için kullanılır ya vücudumuzun yenilenmesinde isti’mal edilir, ya da karaciğer ve yağ dokusu gibi organlarımızda depolanır.
İnsanın gıdalardan aldığı lezzet acıktığı ölçüde artar ve ihtiyaç olmadığı halde sık sık yemek yediğinde onlardan aldığı lezzet azalır. Gıdalar devamlı olarak ihtiyaçtan fazla düzeyde alındıklarında vücudumuzda yararlı etkilerinin yanında bazı zararlı etkileri de bulunan serbest radikallerin seviyeleri artar. Vücudumuzda sinir iletimi ve damar basıncının ayarlanması bazı faydalı etkileri de olan bu serbest radikaller yüksek seviyelere ulaştığında yaşlanmanın hızlanması, damar hastalıkları ve kanser gibi durumları tetikleyebilir.
Uzun zamandan beri yaşlanma sürecini yavaşlatmak ve günümüzün en önemli sorunlarından biri olan kalp damar hastalıklarının sıklığını azaltmak için birçok çalışmalar yapılmıştır. Yaşlanma sürecini yavaşlatmak için serbest radikallerin düzeylerini azaltan ilaçlar kullanılmış ancak bu yolla herhangi bir fayda temin edilememiştir.
Kalori kısıtlaması ile ilgili yapılan çalışmaların büyük çoğunluğunda ise tutarlı olarak faydalı etkiler gözlenmiştir. Kalori kısıtlamasını bir günde alınan kalorinin vücutta bir eksikliğe neden olmayacak derecede azaltılması olarak tarif edilebilir.
Son yıllarda aralıklı olarak uzun süreli aç durma hususunda da birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda aralıklı uzun süreli aç durma dönemlerinin şişmanlık, şeker hastalığı, kalp damar hastalıkları, kanser ve sinir sistemi hastalıkları açısından oldukça faydalı etkileri olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmalarda uzun süreli açlık dönemi olarak genellikle günlük 16-18 saat gibi süreler denenmiştir. Aslında, mealen “oruç tutun sıhhat bulun” buyuran Peygamber Efendimiz (SAV) on dört asır öncesinden sünnetullahtaki (Allah’ın kanunları) bu hususa dikkatlerimizi çekmiştir.
Sıhhati fiziksel, psikolojik ve manevi bir iyilik hali olarak düşünebiliriz. Efendimizin (SAV) tavsiye buyurduğu kâmil bir oruçta, normalde mubah olan yeme içmeye karşı sabredildiği gibi diğer azalarla işlenebilecek günahlara girmeme hususunda da sabır gösterilmesi söz konusudur. Böyle bir oruç, fiziksel sağlık ile birlikte psikolojik ve manevi açıdan da mühim faydalar sağlamaktadır. Tüm azalarla tutulan orucun potansiyel faydaları arasında günahlardan uzak durmaya alışılması, kalbin ve aklın temizlenmesi, sabır kuvvetinin güçlenmesi, yeme içme dışındaki diğer ihtiyaç ve vazifelere daha fazla zaman ayrılabilmesi sayılabilir.
Mealen “nice oruç tutanlar var ki, oruçlarından payları açlık ve susuzluktur (ibn. Hanbel 2/373)” buyuran Peygamber Efendimiz (SAV) kâmil bir oruç ibadetinin yüksek faydalarının yanında yalın açlık ve susuzluktan elde edilebilecek dünyevi faydalara dikkatimizi çekmiş ve bizleri oruçtan tam istifade etmeye teşvik etmiştir. Bir kutsi hadisi-işerifte ise Rabbimizin mealen “oruç benim içindir, onun mükâfatını ben veririm (Buhârî, Savm 3; Müslim Sıyam 161,162; Ebu Davud, Savm 25)” buyurduğu rivayet edilmektedir. Rabbimizin sonsuz cömertliğinden hesapsız ecir vermesini ümit ettiğimiz kâmil oruçlar tutmak dileğiyle.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hattâ, mevhum bir rububiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan, dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmişse, bütün bütün gasıbâne, hırsızcasına, nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.
İşte, Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emrolunmazsa, en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye, mevhum rububiyeti kırılır, ubûdiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.
Risale-i Nur, Ramazan Risalesi,4. Nükte