Clicky

Zambak

Saksımız bu sefer “ZAMBAK”la şenlendi. O cemal-i mutlak Zat’ın cemalli cilvelerini çiçeklerde seyretmeye devam ediyoruz.  Bu nadide çiçek her sahada anlam zenginliği ile öne çıkmış bir özelliğe sahip. Her ne kadar kültür diyarımızda GÜL ve SÜMBÜL kadar meşhur değilse de kendine mahsus bir edası, manevi bir sedası var… Şimdi onu dinliyoruz, onu seyrediyoruz, onu tanıyoruz…

  • Zarafete bir nam takmak için bin bir gece masallarından yardım istemişler ve onlara öyle bir resim gösterilmiş ki adını ZAN-BÂK ile almış ve sembolleşerek çiçekleşmiş.
  • Çiçekler bir hikâyenin, ya da bir hatıranın düğümlendiği sırlar, düşünce ve duygu dünyalarının vücut bulmuş sembolleri gibi peri misal endamlarıyla aramızda bizlerle bulunurlar. Onlara bu güzellik çehresini veren isimler illaki cemal-i bâ kemal ve kemal-i bâ cemal oluben nazarlarda temaşa edilirler…
  • Duyguların dili olmuş çiçekler şiirlerin, türkülerin, kafiyesi ve namesi olmuşlardır. Bazen bir çiçek insana bir ömrü çağrıştırdığı gibi bazı yüce ruhlar bir çiçekte cennetleri gözler, görür. Zambak da öyle endamı ve zarafetiyle, mana yüklü bir çiçek olarak dünyamıza teşrif etmiştir.
  • Her çiçeğin kendine has bir manası, bir temsili, bir sırrı, bir hali var. Onları okumak, onlarla halleşmek, hallenmek, belki de onların esrarından istifade etmek mümkün. Hercailikten, derûnîliğe, zevahirden, hakikiliğe, bin bir türlü karakter pozuyla yansıyan manalara çiçeklerle yolculuk hoşumuza gidiyor. O yüzden bazen gül ile goncalanıp yapraklanırken bazen de zambak ile hayalimize akseden bir mana şekli kazanırız. Güzelliğin ilancısı gibi megafonvari bir çağrı ağzıyla veya gramafonvari bir fıtrat musikisinin enstürümanıyla bize hem görsel hem de estetik musikiler, rayihalar mırıldanırlar.
  • Pek çok duyguların, düşüncelerin, derin hissiyatların, dışavurumların, sancıların, sevinçli hallerin, bin bir türlü cilvelerin düğüm noktası çiçekler olduğunu söyledik. Bununla birlikte karşılığını da keşfetmek yine çiçekleri anlamaktan geçiyor. Mesela gülü anlamak bir bülbül kalbi ve lisanını anlamaktır. Bir sümbülü anlamak, saçılmış duyguların melamiliğine girebilmektir. Bir zambağı anlamak ise gösterişin güzelliğine yenik düşmemiş içli manaların sırlı zarafetini anlamaktır.
  • Kâinatı ve insanı çiçeklerle okumak, çekirdeklerle düşünmek, filizlerle yorumlamak renk renk, desen desen duyumlamak sanat ruhunu, estetik anlayışını ve hakikat manasını en güzel ve zengin haliyle ifade ediyor…
  • Çiçekler, hele hele koku, endam ve görselliği ile meşhur olanlar insanı fıtrata bağlayan cemal aynaları oluyorlar. Yaradılışın cemal sırlarını onlarda yakalamak, keşfetmek hem hikmetli hem zevkli bir hayat nazarı veriyor. Toprak, su, hava ve renklerin içine girdiği böylesi bir güzellik odağının insanın varlığında elbette deruni, duygusal açılımları olacaktır. Mesela o güzelde en güzeli seyretmesini bilecektir. Nice güzellikleri o güzellik kıstasıyla ölçecektir. Sanki çiçekler güzelliğe bir mikyas ve miyardır. Zambak ise insana onurlu bir vakarın, zarif bir nezaketin, hikmetli bir esrarın resmini gösteriyor.
  • Mücessem bir Cemal tecellisi olan çiçekler Mülevvin ve Mukaddir isimleriyle eşkâl ile elvan alışında nice celevata medar ve mazhar halleri sergilerler. Bu onları özel kıldığı gibi mihrak haline de getirir…
  • Beyazlık zambağın doğasına aittir. Hatta bir rivayette ismi eski dillerde “li” Beyaz anlamında Latince Lilium olarak direk beyazlığa hamledilmektedir. Sümerlerde de “lil” kelimesi nefes, hayat, hava manasına kullanılmıştır. Her ne kadar farklı biçim ve renkleri bulunsa da beyaz onun sanki birleşik bir sıfatı olmuştur. Hele hele saflığı ve masumiyeti ifade için gelinlerin çiçekleri zambaklardan seçilmesi çok manidardır.
  • Elbette kelime gibi çiçeklerin de bulunduğu terkip ve teşkilde farklı farklı zengin manaları görebiliriz… Zambak iç püskül ve uzantılarının aşikâre oluşuyla velûdiyeti ifade ettiği gibi, yapraklarının yıldızsı ve kıvrımsı haliyle de yer ve göğün sıfatlarını birleştiren bir izzet çehresi gösterir. Yani semanın yıldızları gibi parlayan bir yücelik ile zeminin tevazusunu yüklenen bir asaleti kendinde toplamıştır. Bulunduğu, dal, deste, saksı, bahçe ve bahar içinde bir kasidenin ahengini oluşturur…
  • Zambak; bütün kültürlerde bereket, huzur ve üretkenlik alameti olarak değerlendirilir.
  • Ecza ürünü olarak da ilaç sektöründe kullanılmaktadır. Ve ilginç bir terkip olarak önemli faydalar içermektedir. Hem müstahzar olarak dâhili kullanımı hem de ciltte kullanımı bulunmaktadır…
  • Mevzu ( zayıf dereceli hadis ) olduğu kabul edilen rivayetlerde râzıkî ve kîs olarak da zikredilen zambak, sahih kaynaklarda bulunmayan fakat bahsi kitaplarda geçen bir çiçektir. Resûlullah’a (Aleyhisselam) nispet edilen “Vücud için zambak yâni râzıkî yağından daha hayırlı bir şey yoktur” ve “Vücud için yağlardan zambak yağı kadar faydalı olanı yoktur. Şüphesiz onda birçok fayda ve yetmiş hastalığa şifa vardır” gibi rivayetler bulunmaktadır. Ca‘fer es-Sâdık (Radiyallahuanh) şöyle dediği nakledilir: “Size kîsi/zambağı tavsiye ederim. Onunla kokulanınız. Çünkü onda yetmiş derde deva vardır. ‘Ey Resûlullah’ın oğlu! Kîs nedir?’ dedik. ‘Zambak yâni râzıkîdir’ dedi.”
  • Efendimizin güzel koku tavsiyelerine de zambak rayihası dâhildir diye düşünüyorum. Zira ruhları mest eden nüfuzlu bir kokuya sahiptir. Ve kokusuyla da pek çok sektörün kullanılan unsurudur…
  • Zambak çok kanatlı bir melek gibi salınırken açılan o yaprak kanatlarıyla ve kokusunun büyüsüyle insanın ruhunu içine alır, bazen de bir ruh gibi rayihasıyla insanın içine girer…
  • Zambak; Nergis, Zerrin, Fulya, Gelincik, Nilüfer/Lotus, Süsen/Susan, İris, Yasemin gibi çiçeklerle çok karıştırılmıştır. Benzerlikleri olmakla birlikte özellikleri ayrılmaktadır. Hatta Lalenin bile zambakgillerden olduğu kayda geçmiştir. Belki bu tür büyük çanak yapraklı ve gösterişli soğanlı çiçeklere genel bir aile adı olarak zambakgiller tabiri galat dahi olsa kullanılagelmiştir. Familyalar arası ve türler içi çok benzerlikler vardır.
  • Batı kültüründe çok tanınmış olan ve üzerine çok manalar, yorumlar, mitolojiler bulunan bir çiçek olarak kadim zamanlardan beri kendine insanlar nazarında hep itibarlı bir mevki bulmuştur. Fransa’nın gayr-ı resmi Kraliyet sembolü olmakla birlikte Yunan, Roma, Mısır, Alman, İngiliz ve İspanya’nın da sembolik kullanımlarının olduğu bir ikon haline gelmiştir. Hıristiyanlıkta da Meryem Ana’nın sembolü olarak kullanılır. Batı kültüründe zambak üzerinden mitolojik ve mistik çok temsili kavram kendini hissettirerek yaygınlaşmıştır. Hatta toplumsal hayatın içinde ilginç anlam karşılıkları bulmuştur. Daha ziyade masumiyet (günahsızlık), müennesiyet (dişilik), münzeviyet (kendi hallilik) ve mevlüdiyet (doğurganlık) üzerinde anlam yüklemeleriyle ve farklı yorumlarla kültürel belleğe işlemiştir. Asil ve saf bir vakar da zambağın o kavramlaştırma dünyasına ait manalar içermektedir.
  • Bosna Hersek için bayraklara resmedilecek kadar önemli bir kültürel temadır. Ve geçmişi tarihi köklerine kadar uzanmaktadır. Ve sadece belli bazı ülkelerde kullanımı yanında hem şarkta hem de garpta çok eskilere dayanan bir görsel iletişim aracı olduğunun izleri mevcuttur.
  • Zambak çiçeğinin Avrupa kültüründe ne kadar önem arz ettiğini anlamak için Grigory Petrov’un Finlandiya’nın kurtuluş ve kalkınma mücadelesini anlatan “Beyaz Zambaklar Ülkesi”ni ve Dan Brown’un Da Vinci Şifresi romanına göz atmanız yeterli olacaktır… Bizde de İbrahim Agâh Çubukçu’nun Zambak romanı, Vadideki zambak Balzac’ın, Anatole France, Kırmızı zambak romanları da öne çıkanlardandır…
  • Mitolojik anlatıda ise zambağın Zeus’un eşi Hera, Herkül’ü emzirirken, göğsünden yeryüzüne düşen damlalardan yaratıldığı söylenir. İlginçtir, zambak soğanlı bir çiçektir ve soğanı delindiğinde içinden süt gibi beyaz ve yoğun bir sıvı çıkar. Sütü, nemliliği ve geceye ait olan doğasıyla bu beyaz çiçek “ay”ın yöneticiliğindedir. Süt aynı zamanda, alınan ilk dünyevi tat, hayatta tutan bağdır. Büyümektir, büyürken içimizde koruduğumuz lekesiz taraftır. Zambak masum olan dişidir, doğurgan ana, alımlı kız kardeştir.  Antik Yunan ve Romalıların mitolojilerinde de zambağa bir rol verildiğini görmekteyiz. Buna göre zambak, Jüpiter’in karısı ve Roma’nın koruyucu tanrıçası Juno’nun çiçeğidir. Kapucu’nun İngiliz botanikçi John Gerard’ın The Herball adlı kitabından aktardığına göre, Roma mitolojisinde Juno’nun göğsünden dökülen sütten yaratıldığı söylenen zambak, “Rosa Junonis” ya da “Junos gülü” diye de adlandırılmıştır. Jüpiter ve Alcmene’den doğan Herkül, Juno uyurken onun göğsüne yatırılmıştır. Emzirme sırasında savrulan sütün bir kısmı dünyaya düşüp zambaklara dönüşürken diğer kısmı da cennete düşerek samanyolunu (milk way) oluşturmuştur. (Bu anlatılardan hangisi doğrudur bilinmez, ama esatirin böyle garip hallerine değil asıl meşhur çiçeğimizin dillere destan tarihini ve varlık sahasını anlamış oluyoruz, yoksa mitolojinin hayal-safsata karışımı dünyası bitmez…)
  • Çiçekler, hayatı her tarafıyla kuşatan bir mana helezonu oluşturmuştur. Her şeye dokunmuş, her şekle bürünmüş, her manada görünmüştür. Çiçekler âlemi, kendince yaygın ve yerleşik medeniyetlerin zengin bir unsuru olmuştur. Sanatından, edebiyatına, kültüründen, sosyal hayatına, gündelik dokunuşlardan nice ince duygu iletişimine varıncaya kadar hatta kabir taşlarından, hanımların işlemelerine, zanaatkârların el işlerine kadar yansımasını görebiliriz… Zambak da gerek kokusuyla gerek saflığı, zarifliği ve asilliğiyle pek çok nakşın, resmin, motifin ve desenin içinde renk ve ahenk bütünlüğüyle güzelliklerini sergilemektedir…
  • Zambağın boyuyla zerafetine, yapraklarıyla nezaketine, kokusuyla letafetine, organlarıyla veladetine bir alamet olarak harika bir cemal temaşasına dalar insan. Boy uzunluğu ve sade saflığı, pürüzsüz güzelliği ve hilesiz cesaretiyle gözü pek masumiyeti ve vakur asaletiyle ne manaların ilhamına bir ruh olmuştur.
  • Zambak ince uzun zarif boyu, üşkufte hali, mütenasip tüveynçleri, beyaz mukavves açılmış yaprakları ile çiçekler arasında endamıyla serfirazdır. Pek çok şair onu bu bâlâkâmet haliyle ulvi kibarlığı içinde asil bir sultanı, yükseklere ser çekmiş çemenzar kubbelerine minare misal izzetiyle çiçeklerin kumandanı olarak zikreder. Serazat bir güzelliğin mütenasip ve mevzun incelikleri, zarları, kıvrımları, telleri, kılları, tozları, çizgileri, çıkıntılarıyla harikalığını hiç gözü yormadan, huzuru bozmadan insanın ruhuna iletebilmektedir.
  • Zambağın kapalı gonca hali de ilginç esinlenmelere ve esintilere konu olmuştur. Kimi zaman postacılık yapar zambak. O bâzûbend tomurcuk sandukçasında çiçekli sırlarını bir âşık bülbül-i nalana ulaştırır… Bir beyaz zambak yed-i beyza’nın sırrını taşır aşığın koynunda… Ve goncasından sıyrılınca parlaklığı cemal mucizesi gibi kalplere tecelli nurlarını ilka eder…
  • Bâkî’nin, “Dem-i Îsâ dirilir bûy-i buhûr-i Meryem / Açtı zanbak yed-i beyzâ-yı kef-i Mûsâvâr” beytinde zambak hem masumiyeti hem de şekli bakımından yed-i beyzâyı hatırlatır.
  • Buhur-u Meryem / Siklamen çiçeğiymiş… Aman Allah’ım çiçeklerin dünyasına girdikçe öyle derin ve zengin ufuklara insanı çekiyor ki şaşırmamak elde değil. Çiçek koca bir âlem gibi her kıyısında, köşesinde yeniden yeniye açılan perdelerle örtülü sırlarla dolu bir kâinat. Ve hangi yaprağa dokunsan, hangi kokuyu takip etsen seni bin bir çeşit âlemlere alıp götüren kapılar açmakta… Öyle vüsatli, geniş, renkli, ahenkli, cemalli, kemalli sayfalar karşımıza çıkıyor, öyle biçimler, güzellikler, rayihalar içinde geziniliyor ki dolaşmakla bitiremeyeceğin ve doyamayacağın bir büyük âlemi ifade ediyor.
  • Çiçekler, mutluluğun ve sevincin tecessüm etmiş elle tutulur halini almışlardır. Hele hele yaygın ve kokulu çiçekler kendilerini beğendirmenin, sevdirmenin yolunu bir şekilde bulurlar… Gözde iletişim araçları olarak da önemli bir fonksiyon icra ederler. Duyguların dile getirilmesinde çok anlamlı ve endamlı vasıtalardır. Zambak çiçeği ise hem duruşu ve görselliği ile hem de kokusu ile cezbedici bir çiçektir. İletişim dilinde güçlü bir inceliği, derin bir saflığı ve samimi bir sevgiyi ifade eder.
  • Borulu çiçek olunca zambak denmiş… Her borazanlı yaprakları avuç gibi açık hangi çiçek olsa zambak diyesi olmuş… Bunun için benzerlikleri veya esinlenmelerin isimlendirmeleriyle çok benzer çiçek var ki cins olarak başka olduğu halde aynı ad altında tanınmış. Fakat hiç de mahsuru yok. Çünkü çiçekler çok da kıskanç değillerdir. Onların güzelliklerini sergilemedeki cömertlikleri pek çok nazarda ma’kes bulduğu için müşteri aramazlar. O yüzden de böyle müştakları bol güzellikler ancak naz yapar, nâzendelik eylerler…
  • Zambak çiçeğinin görünümü matvî (dürülü) ve mahfi (kapalı) halinden muzhir (görünür) ve meftuh (açılır), mekşuf (belirginleşir) hale gelişini takip ettiğimizde kapalıyken gelin bohçasına teşbih edilişi, açılınca çeyiz sergisine benzerliği üzerine konuşulurken anlam zenginliği adına farklı bir boyutta konu edinilmiştir… Daha da söz söylenecek olursa içine renk boyalanmış, dışı akların ışığıyla yanmış, sapları, pürçekleri, tomurcuklanmış heyecanı enzara temaşa vermiş bir çiçektir.
  • Fleur de Lis: Kelime ifadesi olarak Fransızca bir tabir. Zambak Çiçeği demek. Fakat bu stilize edilmiş bir zambak figürünü belirlemekte. Görsel olarak kabul görmüş şekli kolaylıkla bulunabilir. Farklı formlara sokularak biçimlendirilmiş çeşitleri de var. Fakat genel olarak küçük nüanslar üzerinden aynı resim kullanılmakta… Asıl yüklenen mana önemli. Hristiyanlık öncesi ve güçlü Hristiyan dönemleri dâhil olmak üzere sahiplenilmiş bir sembol haline gelmiş. Şimdilerde şark garp kabul görmüş bir desen, bir ikon halini almıştır. Bu şekliyle zambak/süsen çiçeklerinin benzerliği hakkında yorumlara da yol açmıştır. Fakat manaca azim, masumiyet, asalet, güç ve zarafetin simgesi olmuştur. Pek çok alanda süsleme, arma, desen olarak ikonik işlev ve temsil için kullanılmıştır…
  • Sezai Karakoç Mona Rosa şiirinde zambakları anlatır bir karşılıksız sevdanın içine düştüğü o edebi eserinde. Ve Yahya Kemal’i de anmadan geçemeyiz. Şiirlerini zambaklar süslemiştir. Manalarını süslediği o edebi neşidelerin içinde kendini tamamlayıcı bir güzellik olarak mahfuz esrarını manzumelerine emanet etmiştir.
  • Isparta önemli hadiselere konu olmuş, ev sahipliği yapmış bir coğrafya. En çok nuruyla ve gülüyle tanınmış fakat bir özelliği daha ortaya çıkmakta. O da zambak yetiştiriciliğinde de Isparta başı çekiyor. Mor zambak (İris/Süsen) tarlaları Isparta’ya farklı bir anlam katıyor… Bu manada Balıkesir’i de anmadan geçmeyelim. Belki de her yörenin dağlarında yabani zambaklar hayata renk ve koku vermekteler…
  • Zambak, sosyalitesi ve popülaritesi her ne kadar başı çeken çiçekler kadar olmasa da sanki bir esrarengiz el onu insanlar nezdinde çok ağır, derin, gizli ve gizemli bir güzellikle hayata yerleştirmiş olarak karşımıza çıkmakta. Ve her kişide bir parçasını bıraktığı manasının bütünlüğü perdeli bir ihtişamı saklamakta. Bazen koyu bir sessizliğin içinde, bazen kutsal bir kompozisyonun kenarında, bazen bir şiirin hayalinde, bazen de en resmi dünya karmaşasında kendini göstermekte. Bu ilginç yanıyla tanımaya başladıkça arka planda ciddi bir etki alanı ve saltanatı olduğu fark edilmekte…
  • Zambak, çiçekseverlerin belki duymuş olduğu bir isim ama özel alakası olanların haricinde çok da dikkat çekmeyen bir çiçek. İnsanlarda kulak dolgunluğu, göz aşinalığı vardır elbette fakat nedense onu tanıdıkça çok gösterişli hatta rüküş denecek kadar görsel bir endamı olmasına rağmen bu kadar sırlara bürünerek kendini gizlemiş olduğuna hayret ettim. Hem çok biliniyor ama hem de meşhur değil. Bu iki zıddı kendinde toplamış bir vasfı var.
  • Zambağın hiç bu kadar uzun bir yazıya konu olacağını düşünmemiştim. GÜL gibi her imasında, her temsilinde, her temasında binler mana kıvılcımları saçılan bir çiçek yanında içine girdikçe, dünyasına daldıkça bu kadar geniş ve kapsamlı bir zambak âlemi olduğunu öğrenmek beni şaşırttı…
  • Şimdi o etkileyici kokusunu derin derin içimize çekerek nefesimizi zambaklayıp her çiçek koklayışımızda bir salavat yollama adetimize binaen o çiçekler çiçeği, güller gülü olan Efendimiz Aleyhisselam’a güzel bir salavatla bitirelim…

“Ey, kâinatın en nadide çiçeği olan sebeb-i vücudumuz, Zat-ı Kutsî, Gonca-i Enver, Şahikay-ı Münevver; sana binler salat ve selamla tazimimizi sunuyoruz. Ve bizi şefaat ve şefkat kanatları altında himayeni bekliyoruz. Bütün güzellikler senin o Habibullah güzelliğin yanında soluk kalır. Gözler senden ala bir zühre görmedi, nefesler senin Vahy-i Kuran ile tüten kokun gibi bir koku koklamadı. Gönülleri cennet bahçesine çeviren o sedan ile bize iltifat eyle ya Resulullah. Biz gariplere de tebessüm eyle ya Habibullah. Bülbüllerin sinesini yakan o şûkufe güzelliğinle bizlere de görün ki gözlerimiz, kalplerimiz, ruhlarımız nar-ı cehennem görmesin… “Âmin…

09 EKİM 2023 / TAŞDELEN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir