Emre Kaya
Herhangi bir psikolojik hadiseyle karşılaşan hemen hemen herkesin ilk cümlesi: ”Çocukluğuna inmek lazım.” Genelde alay konusu olan bu cümle aslında hayatın temeli niteliğini taşıyor. Peki neden? Ne oluyor çocuklukta ve insanın hayatını ve davranışlarını ömrünün sonuna kadar etkiliyor. Yetiştirilme tarzı, büyüdüğü ortam ve aslında en önemlisi gerektiği kadar sevgiyi hissedip hissetmediği. Zaruri ihtiyaçlarını gidermek tek başına yeterli olmayacaktır. Gerçekten sevgi dolu bir evde büyüyebilmiş çocuklar ömür boyu başarılı ve özgüvenli olacaklardır. Sağlanacak huzur ortamı evladımızın hem ahiretini hem dünyasını kurtarmaya vesile olacaktır. Sözün tam burasında Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin 24. Lemadaki aile eğitimi konusundaki anne vurgusu dikkat çekicidir:
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevi dersleridir. Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir.“
Bahsi geçen huzur ortamının temeli anne baba arasındaki sevgi, saygı ve güven ilişkisidir. Bu ilişkideki samimiyet çocuğumuzun kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır. Eğer bu güven ortamını tesis edemezsek yavrumuz önce bu eksikliği gidermek için sinyaller verecektir. Normal davranışlarının aksine şiddet gösterileri, hastalık numaraları, fiziki olarak kendine zarar verme, tuvalet ve yeme alışkanlıklarını değiştirme gibi tepkilerle karşılaşabiliriz. Aslında çocuk alarm veriyordur. Bir şeylerin eksik veya yanlış olduğunu bize göstermeye çalışıyordur. Bu çabaların sonunda istediği ve beklediği sevgiyi alabilirse sorun bir şekilde çözülür. Fakat eğer bu beklenti aileden karşılanmaz da dışardan ve başka kanallardan muhataplar bulunursa işler kötüye gidebilir. Çünkü genelde dışarda bulunan ve sevgi zannedilen duyguların ağır bedelleri olur. O ortamlara ayak uydurmak için zararlı alışkanlıklar edinilebilir. Hak ettiği ve alamadığını düşündüğü sevginin bedeli olarak ailesine karşı öfkeyle hareket etmeye, maddi-manevi zarar vermeye başlayabilir. Kendi ailemizde ve çevremizde gözlemlediğimiz ve anlamlandıramadığımız üzücü olayların temelinde genelde bu sebepler yatmaktadır. Bu karamsar tablodan çıkmanın en etkili ise yöntemi anne babalık vazifelerini Allah rızası için yerine getirmeye çalışmakta gizlidir. Yavrumuzu yetiştirirken öncelikle onu birey olarak kabul etmeli, istek ve hayallerine saygı duymalı ve destek olmalıyız. “Çocuklarımız bizim hayallerinizin deneme tahtası değildir.”
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinât ve manevi dersleridir. Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir.”
Bediüzzaman
Koşulsuz sevmek ve kendi olmasına müsaade etmek yeterli. Eğer biz iyi bir insan olarak örnek olabilirsek başka hiçbir şey yapmamıza gerek kalmayacak. Allah evlatlarımızı bize bağışlasın ve onları hakkıyla yetiştirebilmeyi nasip eylesin inşallah…