Clicky

İhlas Risalesi ve Önemi

Bediüzzaman Hazretleri’nin (r.a.) yazmış olduğu risaleler arasında “İhlas Risalesi” olarak da anılan 20 ve 21. Lemalar çok müstesna bir yere sahiptir. Üstad, te’lif ettiği risaleler arasında yalnız İhlas Risalesinin en az 15 günde bir defa okunmasını ikaz etmişledir. Buradaki “laakal” yani “en az” ifadesi de oldukça manidardır. Yani bu risale ihtiyaca binaen on günde, haftada bir ya da birkaç kez okunmalı manasına da gelir.

Bu risaleyi okuyanlar, derinliğine dalanlar bu risalenin değil 15 günde bir, belki her gün en azından bir parça okunması gerektiğini düşünebilirler. Evet, ihlas içinde bulunduğumuz dehşetli ahir zamanın çok çeşitli fitnelerine hem de dessas nefis ve şeytan düşmanlarına karşı o kadar tesirli bir silahtır ki, o sırrı ruh ve kalplerine tam olarak yerleştiremeyenler o güçlü ve acımasız düşmanlar karşısında yenilmeye mahkûmdur. 

Ahmed İhsan Genç hocamız, kendisine olayı bizzat anlatan Halıcı Sabri Ağabeyden aktarmıştı. Konya’da, muteber bir tefsiri de olan âlim bir hoca, çarşıda esnaf olan bir Nur talebesinin dükkânına sık sık misafir olur bir kahvesini içermiş. Nur talebesi de sık sık Risalelerden ve Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinden bahsedermiş. Âlim ve tefsir sahibi hoca da (belki enaniyet-i ilmiyeden gelen bir hissiyatla) bu bahislere çok iltifat etmezmiş. Bir gün bu Nur talebesi, Hocaya İhlas Risalesini takdim ediyor ve ısrarla okumasını rica buyuruyor. Hoca risaleyi alıyor ve cübbesinin geniş ve bol cebinin içinde bir yerlere yuvarlıyor. Nur talebesi, her ziyaretinde de hocaya eser hakkındaki görüşlerini soruyor. Ancak Hocaefendi bir türlü iltifat edip okumuyor. Sonunda bir gün yine sorması üzerine Hoca, “Evladım, amma ilhah ettin, tamam bu gece okuyacağım.” diyor.

Ertesi gün Hoca yine dükkâna teşrif ediyor. Hoca biraz şaşkın, biraz mahcup, biraz da heyecanlı… “Evladım, bu nasıl bir eser?.. Ben bütün gece bu eseri tetkik etmekten uyuyamadım. Bu risalenin başında “ihlas hakkında” yazıyordu. Ben de bunu “İhlas Suresi”nin tefsiri olarak düşünmüştüm, çok üstünde durmamıştım. Lakin bu başka bir şeymiş… Evlâdım, ben itiraf ederim ki, bu hoca (Bediüzzaman Hazretleri) eğer ilim meydanına sadece bu eseriyle çıksa ve bu eseri takdim etse, ilmini ispat etmiş olur.. ve bütün âlimler bu zatın derece-i ilmini takdirden kendilerini alamazlar.” der.

Evet, bu zamanın dehşetine karşı korunmanın tek formülü ihlas iksirine sarılmak ve çok aldatıcı nefsimizin bin türlü hile ve desiselerinden korunmak ile mümkün. Bunun dereceleri ise İhlas Risalesinde mükemmel bir şekilde el alınmış. İnşallah bu derecelerde yükselebilir, Ashab Efendilerimiz gibi yüksek ihlas derecelerine çıkabiliriz. (Tabi ki onlara yetişilmez, ama gayret edilebilir.)

Yazımı yine bir anekdot ile bitirmek istiyorum. Bu anektodu da yine geçen bir ders esnasında, İhlas risalesini okurken bir ağabey-kardeşimiz anlattı; çok hoşuma gitti. O ihlası “samimiyet” olarak anladığını söyledikten sonra Ashab Efendilerimizden (r.a.) bir örnek verdi.

Beni Nadir Gazası’nda, mü’minler Yahudi Nadiroğullarının kalelerini muhasara altına alıyorlar. 15 günlük muhasaradan sonra Yahudiler en sonunda hurma bahçelerini bırakarak terk ediyorlar. Peygamber Efendimiz geride kalan hurma bahçelerini ashabı arasında paylaştırmak için onları yanlarına çağırıyor. O sırada binbir meşakkatle Mekke’den hicret etmiş olan muhacirler Medine’de ensarın evlerinde misafir olarak kalıyorlar. Peygamberimiz (a.s.) onlara iki teklifte bulunuyor: Birinci teklife göre muhacirler, ensarın evinden çıkacak ve tüm bahçeler muhacirlere verilecek. Ensar bir şey almayacak. İkinci teklif ise, muhacirler ensarın evlerinde kalmaya devam edecekler ve bahçeler hem ensar hem muhacir arasında paylaştırılacak.

Ensar Efendilerimiz ise şöyle buyuruyor: “Ya Rasulallah! Siz bu malları muhacir kardeşlerimize dağıtın. Onlar aynı zamanda bizim evlerimizde oturmaya devam etsinler. Bizim mallarımızdan da istediğiniz kadarını yine onlara veriniz.”

İşte Ashab Efendilerimizin ulaşılamaz, benzersiz teslimiyeti, samimiyeti ve ihlası… Allah (c.c.) de bizleri bu yüksek hasletten hissedar etsin.

Medineli Müslümanların bu civanmert davranışı üzerine de şu ayet nazil olmuş:

Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve îmânı kalblerinde yerleştirmiş olanlara gelince: Onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.” (Haşr Sûresi, 9.)

Nefsin, bu ihtiraslarından korunmanın çaresi de işte bu İhlas Risalesinde mükemmel bir şekilde anlatılmış.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir