Murat Koçak
Günümüzde bize bakan cihetiyle sanki bir şey yapmamak, pasif halde beklemek gibi bir anlayışa bürünmüş sabır. Risale-i nurlar ile tekrar mana kazanmış, izah edilmiş, sabırdan bir kuvvet olarak bahsedilmiştir. Bu kuvvet ezmek ve parçalamak için değil, hadisatın karşısında imanî bir duruş sergilemek için bir nokta-i istinat (dayanak noktası) olmasından ehemmiyetlidir.
Bediüzzaman Hazretleri;
- Birisi taat üstünde sabır, (emirlere ve ibadetlere uyma)
- Birisi masiyetten sabır, (günahlardan sakınma)
- Diğeri musibete karşı sabır (belalara sabretme)
olmak üzere üç sabırla mükellef olduğumuzu ve sabır kuvvetinin yanlış yolda dağıtılmadığı takdirde her meşakkate her musibete kâfi geleceğini ifade eder. Demek ki sabır kuvvetimizi yanlış harcamaya vesile olacak şeylerden uzak durmalıyız. Dinlediğimiz, okuduğumuz, gördüğümüz kısacası muhatap olduğumuz her hadisede ve her meselede imanî bir yaklaşım gösteremezsek sabır kuvvetimizden kayıplar, tamiri güç arızalar yaşayabiliriz.
Bu ahir zamanda gelişen teknolojilerle birlikte hem yazılı hem de görsel medya insanları gereksiz malumat kütüphanesine dönüştürdü(lüzumlu bilgiler hariç). Neredeyse genel, hususi, mahrem, gerekli-gereksiz her şeyden haberimiz var. Var fakat birçok hadiseye kendi iktidar ve kuvvetimiz dâhilinde olmadığı için müdahale edemiyor enfüsi âlemimizde başta sabırsızlık olmak üzere vesvese ve vehimli birçok maddi-manevî hastalığa zemin hazırlıyoruz. Vukua gelmiş veya gelmemiş hakikatini, aslını bilmediğimiz halde meselelere dâhil oluyor bazen de taraf oluyoruz. İnsani hislerimizle tepki gösteriyor kızıyor, bağırıyor yerimizde duramıyor, sabrımızı taşırıyor ve cömertçe tüketiyoruz. Çok basit bir belgeselde bile hayvanların birbirlerine olan muavenetinden değil de mücadelelerinden bahsedilmesi bile bizi çileden çıkarıyor. İçinde bulunduğumuz hastalık sürecinde her gün, her an, her yerde hastalıktan aşırı şekilde ehil olmayan kişilerin de dâhil olmasıyla çok bahis olması daha hastalık gelmeden ona karşı sabrımızı bitirmek noktasına getirdi. Bu noktada yapılabilirse en güzeli bakarken, okurken ve dinlerken gümrük ve vize uygulamalı enfüsi hayatımıza her şeyin girmesine izin vermemeliyiz. Bu noktada Risale-i Nur’da “Asa-yı Musa” eserinin dördüncü meselesindeki insanın vazifeli olduğu dairelerin ehemmiyet sırası bize rehber olacaktır.
İbadetlerimize de sabır katabiliriz. Oruç başlı başlına bir sabır ibadeti. Hac ve umrecilerin “Hacı sabır” dediklerini duyar gibiyim. Namaz sabırla ne de güzel tadili erkân eksenine giriyor. Hatta… Hatta… Hatta…
Elhasıl ihlaslı bir maddi ve manevi hayatın terkibinde olmazsa olmazı bir unsur sabır. Bir kaşık mayanın koskoca süt tenceresini leziz bir yoğurda vesile olması gibi sabır girdiği her meselede her hadisede her ibadette Allah’ın izniyle kendisinden kat kat büyük hayırlı neticeler vermesine yardımcı olacaktır.
Bir de sabr-ı mukaddes var. Cenabı Allah’ı bize tanıtan Esma-i Hüsnadan ES-SABUR. Günahkârlara, isyan edenlere hemen ceza vermeyip tevbe imkânı tanıyan, hemen cezalandırmayan zat.
Velhasıl Cenab-ı Allah’ın sabrından anlıyoruz ki o çok merhamet sahibi. O isme hürmeten güçlü olsak bile bizde sabrımızı iyi kullanmalı başta insan olarak bütün mevcudata merhamet etmeli, ahir zamanın maddi manevi musibetlerinden, belalarından, dini-dünyevi fitne ve fesatlarından, muhafaza olmaya ve muhafaza etmeye gayret etmeliyiz.
Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gınâ; ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?
Risale-i Nur, 21. Söz