Clicky

FOTOĞRAFIN ARDI

Işığını, açısını iyi ayarlayıp bir fotoğraf çekeriz. Fotoğraf çok beğenilir hâlbuki manzaranın ardında yıkık binalar vardır. Fotoğrafa bakanlar bunu görmez. Fotoğraf manzaranın aslından daha güzeldir.

Bazen de harika bir manzarayı fotoğraf olarak saklamak isteriz ama çektiğimiz resim, karşımızda gördüğümüz güzellik kadar muhteşem olmaz. O muhteşemliği bir türlü yansıtamaz. Manzaranın aslı fotoğraftan daha güzeldir.

Hayatta da güzel şeyler ardı ardına gelirken insan olmanın yükünü attık sanırız omzumuzdan. Gençlik başa vurmuştur, aradığımız aşk bizi bulmuştur, görmek istediğimiz o yerleri görmek nasip olmuştur. Tıpkı bir yerini yakınlaştırıp çektiğimiz güzel resim gibi her şey harikadır bir anlığına, yaşamak çok keyiflidir, insan dilediğince burada sefa sürebilir. Oysa gerçek bu değildir. İçinde bulunduğumuz her an bir yerlerde milyonlarca kalp acı çekmektedir. Dünya imtihan yeridir. Her daim iyi hal üzere olmak mümkün değildir. İnsansa fanidir.

Bizi üzen durumlar peş peşe geldiğinde önümüze gelen resmi yine gerçek sanırız. Her şey soluk, anlamsız, can sıkıcıdır. Sadece elimizdeki fotoğrafa bakarız. Ne kadar da çirkindir her şey. Yaşamak pek ıstıraplıdır. Tıpkı bir türlü gördüğümüz güzelliği yansıtamayan o fotoğraf gibi bu his de hakikat değildir. Dünyaya zulüm çekmek için değil tekâmül etmek için gelmişizdir.

Fotoğrafa bakıp durur ardını düşünmeyiz. Dünya diğer yüzünü bizden saklamakta mahirdir. Görünmeyen yüzü  görmek ise “Düşünmez misiniz?” ayetini muhatap alıp tefekkür edenlere arz edilecektir. Sıkıntıların ardındaki rahmeti, zorluğun ardındaki kolaylığı, uzaklığın var ettiği yakınlığı insan ancak “akleden kalp”le fark edebilir.

Manzaranın tümünü görmek, görünenin ardında görünmeyenlerin de olduğunu bilmek, akleden bir kalbe sahip olmak ise zordur. Zorluğu insanın özündeki bir hastalıktan ileri gelmektedir. Unutkanlık hastalığından. Güzel günde yaşadığı zor günleri, en önemlisi de zor günlerde dünyada tattığı nimetleri unutmak insanın doğası gereğidir. “İnsan nankördür.” Başta misal verdiğimiz fotoğraf örneğinde olduğu gibi görünenin ardını göremememizin asıl sebebi unutkanlığımızdır. Unutkanlığımız bizi nankörlüğe sürükler. Nankörlük nimetlerle aramıza bir perde çeker. Gözlerimiz başkalarının fotoğraf karesine takılı kalır. Kendinde olan güzellikleri bir türlü fark edemez.

“Din nasihattir.” İnsan bazen kendi kendine de nasihat edebilmelidir. Umutsuz bir anında kendine Allah’ın ona daha önce verdiği ben imkânları ve lütufları hatırlatabilmelidir. Bedenindeki tüm uzuvları, yüzündeki tüm azaları, küçücük bir bebekken ona şefkat kucağını açan anne babasını, tanıyıp sevdiği tüm iyi insanları, en önemlisi de bir kalbinin olduğunu, kalplerin de Rabb’in tek sığınağı olduğunu insan kendine hatırlatabilmelidir. Ruh sağlığımızı korumak için de bu mühimdir. Depresyon hastaları kendilerini bir fanusun içinde gibi hissederlermiş. Belki de depresyon resmin bir türlü arkasını görememektir. “Bu da geçer yahu”yu ne yaparsan yap içinde hissedememektir. Bu sebeple birbirimize de doğruyu, hakikatleri hatırlatmaya, resmin ardını işaret etmeye ihtiyacımız var.

“İnsan gaflettedir.” Ah, daldığımız derin uykular… Dağların bile parça parça olacağı o hakikati sırtlanabilir miydik bu uykuda olmasak? Başımızı secdeden kaldırabilir miydik? Yolun kendisinin her şey olduğunu, zamanın altın kâsede sunulan âb-ı hayattan farksız olduğunu aklımızdan çıkarabilir miydik?  Bu uykudan zaman zaman uyanıp dünya ağrısı çekmiyor muyuz her birimiz? Sonra dünyaya tekrar dalıp yorgun düşmüyor muyuz, yarına kalmayacak koşuşturmaların arasında? Gaflet de bizim gerçeklik algımızı bozan en önemli etkenlerden biri. Unutkanlıkla ve nankörlükle arası çok iyi. Mış gibi algılatıyor bize olan biteni. Hesap vermek yokmuş gibi yaşayalım istiyor. Resmin tamamıyla aramıza bir perde çekiyor.

Biraz çaba ve harekete geçmek ise insana tahmin edemeyeceği kapılar açıyor. Sadece ve sadece görmek isteyene Allah hakikatinden nasip veriyor. Gaflet uykuları azalıyor, nankörlük belası üzerinden kalkıyor ve doğruları daha kolay hatırlıyor. Biraz çaba bu dünyada her defasında Allah’ın lütfu ile çoğalıp bereketleniyor. Önce durmak, sonra düşünmek. Şimdi farkındalık deniyor buna, yaşadığın anda tam bir tefekküre yönelmek.

Öyleyse…

Farkındayım dünyada geçici bir yolcu olduğumun. Her işin sonunu tahmin edemeyeceğimin, neticelerdeki hayrı ve şerri tek bilenin Allah olduğunun farkındayım. Her şeyi yönetemeyeceğimin farkındayım. Bazı zaaflarla dünyaya geldiğimin ama bu zaaflarımı iyi bilirsem onların beni ele geçiremeyeceğinin farkındayım. Sabrın sadece olgun insanların gösterebileceği bir erdem olduğunun, zorluklardan sonra ferahlıklar geleceğinin farkındayım. Duanın, kalpten edilmiş bir duanın imanımın göstergesi olduğunun ve en büyük gücüm olduğunun farkındayım. Duygularımın gelip geçici olduğunun farkındayım. Düşüncelerim ve hislerimin değişebileceğinin farkındayım. İşlerin asıl yüzünü ve her yönünü bilenenin yalnızca O olduğunun farkındayım. Görünenin ardında görünmeyenin olduğunun, gözümün önündeki fotoğrafın tek bir anı yansıttığının farkındayım. Hayatı yaşarken önüme farklı fotoğraf kareleri düşeceğinin, hepsinin geçici olduğunun, hiçbirinin her şey olmadığının farkındayım.

Görünenin ardını göremememizin asıl sebebi unutkanlığımızdır. Unutkanlığımız bizi nankörlüğe sürükler. Nankörlük nimetlerle aramıza bir perde çeker. Gözlerimiz başkalarının fotoğraf karesine takılı kalır. Kendinde olan güzellikleri bir türlü fark edemez.

One thought on “FOTOĞRAFIN ARDI

  1. Ne fotoğrafın güzelliği ne de çirkin oluşu önemlidir aslında ..

    Önemli olan o fotoğrafa bakarken duygularımızdır fotoğrafı anlamlı kılan ..

    Çünkü;
    düşünceler duyguları
    Duygular da davranışlarımızı etkiler

    Gelinen yer ŞÜKÜR mü KÜFÜR mü?

    gerisi teferruat vesselâm ✏️📚🎨

    Kaleminize sağlık 🙏

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir