Clicky

Huzurun Söyledikleri

Madem Allah var, elbette ahiret vardır.

Risale-i Nur, Dokuzuncu Şua

Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Bu dünyada ne işimiz var? Yokluk karanlıklarından bu aydınlık varlık âlemine niçin çıkarıldık? Bu sorular en insanî, en fıtrî ve en hayatî sorulardır.

Hayatın kısa, sınırlı ve geçici olması insanoğlunu ölüm ve sonrasındaki hayat hakkında düşünmeye itmiştir. Çaresi ve çözümü olmayan ölüm meselesi karşısında hayata bir anlam yüklemek için büyük çabalar sarf edilmiştir. İnsanın nereden geldiğini ve bu dünyada ne için bulunduğunu anlamak kadar, öldükten sonra nereye gideceğini öğrenmek de insanoğlunun en mühim meselelerinden biri olagelmiştir. Bu meselede insanın yüreğine su serpen, onu tatmin eden tek cevap semavi dinlerden gelmiştir.

Ahirete iman hususunda sarsılmaz bir kanaate ve tastamam bir imana ulaşabilme özelliğinin bulunması, bu inancın gerçek bir dayanağının olduğunu gösteren bir hâldir. Bu bir düş, bir sahte inanç olsaydı insan ruhunda böyle güçlü bir şekilde beslenip büyüyemezdi. İnsanların buna kuvvetle itikat edebilmeleri ve bu gerçeği kuşkusuz bir şekilde tasdik etmeleri de söz konusu olamazdı. Böyle bir yalana, hem de böylesi büyük bir yalana karşı, kalbinde iman tohumu yeşertebilecek bir kişi bile zor bulunurdu. Oysa bu gerçeği tasdik eden milyarlarca insan olmuştur. Ahirete iman sahte, insan yapımı ve suni bir mesele olsaydı onun kazanılmasının da muhafaza edilmesinin de fevkalade meşakkatli olması gerekirdi.

Mümin, ahirete şüphe barındırmayacak bir kesinlikte iman eder. Ona görür gibi, olmuş gibi ve gerçekleşmiş gibi inanır. Ahirete iman meselesi sağlıklı düşünebilen akıllarda rahatlıkla yerleşebilen bir inanç kategorisidir. Ahiret, anlaşılması zor olmayan bir gerçektir. Her insan tarafından rahatlıkla kavranabilecek bir meseledir. Fıtri bir gerçektir. İnsan ruhuna en uygun olan açıklamadır.

Hakikat dolambaçlı değildir ve öyle olmamalıdır da… Yaşamın ahiretle devam edeceği şeklinde açıklanan hayat döngüsü, anlaşılması en kolay bir hakikattir. Ahireti inkâr ederek yaşamı açıklamak, dünya hayatını insanın son merhalesi olarak göstermeye çalışmak, en karışık ve en zor izahtır.

Yaşamı ahiretin varlığıyla birlikte düşünmek, insan kalbini itminana erdirir. İnsanın bu gerçeğe katılası, onu yürekten onaylayası gelir. Tebrik ve teşekkür edesi gelir.

Ahirete iman dayanaksız ve aslı olmayan kuru bir söylem olsaydı dünya inanç tarihinde böyle sağlam bir şekilde kalamaz, büyük kafaların, büyük zekâların bu kadarını birden aldatamazdı. Ahirete iman, kökleri sağlam bir şekilde topyekûn insanlığa ikram edilmiş bir nimet ve ademoğlunun ortak mirasıdır. İnsanlık tarihinde de parlayan bir yıldızdır.

Bir Müslüman olarak yolumuz, hiçbir dini bilgiye sahip olmayan bir kabileye düşse, onlar da bizim inancımızı anlamak ve öğrenmek isteseler, onları en çok etkileyecek, oraları bayram yerine çevirecek, oradaki insanları mutluluktan havalara uçuracak bilgi-haber ne olabilir? Elbette insanın ebediyeti bilgisi, yani ahiret bilgisi…

İnsan sevdiklerinin mutluluklarıyla mutlu, üzüntüleriyle hüzünlü olan bir canlıdır. Yalnızca kendisinin değil, sevdiklerinin ve hatta bütün insanlığın hiçlikten kurtulmasıyla gerçek bir saadete erebilir. Bu haberi daha ötelere gitmeden, şimdiden almış olmasıyla ruhunu aydınlatabilir. Yoksa insan -kendi acısını saymasak bile- sevdiklerinin hepsinin ve bütün insanlığın yok olacaklarını bilmekten kaynaklanan acıyla, yaşamını doğal bir şekilde sürdüremez.

İnsan için en önemli mutluluk kaynaklarından biri, ölüm ötesindeki sonsuz yaşama inanmaktır. Bu inanç, ölümü bile insana sevdirir. Düşünsenize, insan daha ölür ölmez “artık hep ama hep varsın” cümlesinin içine doğar. Bu ne güzel bir müjde, bu ne güzel bir karşılamadır.

Ebediyete daha şimdiden sahip olduğunu hissetmek nasıl da farklı bir duygudur. Varsın ve hep varsın ve hep varsın. Ebediyen, ilelebet, sonsuza dek hep ama hep varsın. Yoktum, var oldum ve hep var olacağım. Ebediyen var olma nimeti, şüphesiz ki nimetlerin en büyüğüdür.

Ahiret bilgisi, insanın -daha bu dünyada- ağlamalarını gülmelere, endişelerini şükürlere çevirecek olan bir bilgidir.

Ahiret gerçeği, sadece insan varlığının devamıyla ilgili bir müjde değil, aynı zamanda yaratıcısına kavuşma, O’nunla buluşma, O’nun rızasına erişme gibi mutlulukların da ana vatanıdır.

Ahirete iman etmemek kasvet demektir, gönül darlığı demektir. Böyle biri yaşama da gerçek bir ümit ve iyimserlikle bakamaz. Gelecek, onun açısından karanlıktır. Yaşamın bütünü anlamsız ve hedefsizse insanın kendi küçük hedefleri nasıl anlamlı olabilir? Ahiret inancı olmaksızın dünyayı aydınlık görmek ve göstermek çabasında olan ideolojiler, bu konuda başarısız kalmıştır. Onlar bu başarısızlıklarını açıkça ilan da etmişlerdir.

İnsanın kısa yaşam öyküsü, gitgide artan zorluklar ve acılarla örülüdür. İnsan ruhunu en inciten mesele olan ölümse her yandadır, her yerdedir, her vakittedir ve istisnasız her insanın ensesinde beklemektedir. İnsana ölümün göz bebeklerinin içine baka baka yaşamak düşmüştür. Evet, ağlamaklı bir yaşamdır insanınki… İşte bu yüzden ahirete imandan başka onun ruhunu sekineye erdirecek hiçbir ideoloji ve düşünce yoktur. Bu gerçeğin karşısındaki hiçbir bilgi, yaşamı aydınlatamaz. Bu yaşlı ve çürümekte olan dünya gemisini, bir seyahat gemisine dönüştüren ve son durağına çok yaklaşmış olmasını bir travmaya değil, tatlı bir heyecana çeviren ahirete iman, insan ruhunun ferahlayabildiği tek noktadır.

Kalp, nasıl bedene kan ve yaşam pompalıyorsa işte ahiret düşüncesi de insanın potansiyellerine, arzu, plan ve hayallerine kan pompalar. İnsanı dünyada bir ölü gibi yaşamaktan kurtarır. Şimdiki yaşamın içine mutluluk tohumları eker ve yaşamı alabildiğine kıymetli hale getirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir