Clicky

Ağlamak

Bazen bir damla gözyaşı, bir denizin

gizlediği hazinelerden daha kıymetli olur.

Kuş Sütü / Ahmed İhsan Genç

Her ne kadar büyüdüğümüzde ağlamanın çocuklara özgü olduğu ve ağlamamamız gerektiği büyüklerimiz tarafından bize öğretilen yanlış bir bilgi olsa da “ağlamak” insan fıtratının açığa çıktığı en temel eylemlerdendir. Acizlik ve zayıflığın belirtisi olan ağlamanın en çok çocuklara yakıştığı doğrudur. Ağlayan, gözyaşı döken masum bir çocuğun sesini duyduğumuzda şefkat duygularımız hemen kabarır. Hayata gözümüzü ilk açtığımız bebekliğimiz ve takip eden çocuk çağımız en çok ağladığımız dönemdir. Aslında bu dönemde ağlamayı tanır ve talim ederiz. Bir nevi onunla tanışırız. Ancak ilerleyen çağlarımızda giderek ağlamaktan uzaklaşırız. Ağlamaktan uzaklaşmak ise bir nevi insanlığımızdan uzaklaşmaktır.

Ağlamak, gözyaşı dökmek, hıçkırmak ise çocukluğumuzun o berrak aynasında en net gözüken insanî fıtratımıza bir geri dönüştür.

Ağlamak, yetişkinliğimizde kasıtlı ve iradî olarak inkişaf ettirmemiz için çocukluğumuzda elimize verilmiş bir tohum, bir çekirdektir.

Gerçek insan olmaya namzet potansiyel insanlar için kaçılması gereken utanılacak bir durum değil işletilecek bir maden ya da cevherdir. Çünkü kulluğun özü ve özeti olan kusurunu bilmek, aczinin ve fakirliğinin farkına varıp, sadece Rabbisine karşı tezellül ile ilahi dergâha iltica etmenin en açık alameti gözyaşlarıdır.

Efendimiz (a.s.m.) da çok ağlar ve ağlamayı tavsiye buyururlardı. Ağlayamayan kimselere de zorla ağlamaya çalışmalarını ve Allah’a gözyaşı ve tazarru ile niyazda bulunmalarını tavsiye ederlerdi.

“Yaşarmayan gözden sana sığınırım Allah’ım” diye Rabbine iltica ediyor ve gözyaşlarının ehemmiyetini ümmetine talim ediyordu. Efendimizin (a.s.m.) ashabı (radiyallahu anhum) da çokça ağlar ilahî dergâha gözyaşları ile iltica ederlerdi.

Mevlana Hazretlerinin (k.s.) Mesnevi’sinde geçen hikâyede de borçları için kapısına dayanan alacaklılarına borçlarını ödemek isteyen bilge kişi, hizmetçisine helva satan bir çocuktan helva aldırmasını söyler. Çocuğun alacağını da hemen verdirmez. O çocuk alacağını alamayınca feryat figan ağlamaya başlar. Bilge kişi Rahim ve Rauf olan Allah’ın kapısını o çocuğun gözyaşlarıyla çalar, çaldırtır. Bir süre sonra varlıklı bir kişi tarafından gönderilen tabakta bütün alacaklıların alacağını karşılayacak kadar bir para gönderilir. Bilge kişi şöyle der: “Paranın gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı, çocuk ağlamasaydı Rahmet denizleri coşmazdı.” Mevlana Hazretleri de hikâyenin sonunda şu hikmeti öğretir bize: “Kardeş, sen o çocuksun. İyice bil ki muradına erişmen de ağlamana bağlıdır. Arzularına ulaşmak istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat!”

Zamanın büyüğü, İmam Bediüzzaman Hazretleri de Nur Risalelerinde, yirmi üçüncü sözde şöyle buyurur: “Nasıl bir çocuk, eli yetişmediği bir meramını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister. Yani, ya fiilî, ya kavlî lisan-ı acziyle bir dua eder, maksuduna muvaffak olur. Öyle de, insan, bütün zîhayat âlemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmân-ür-Rahîmin dergâhında, ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla dua etmek gerektir. Tâ ki, makàsıdı ona musahhar olsun veya teshirin şükrünü eda etsin”.

Biz de Efendimiz (a.s.m.) gibi yaşarmayan gözden Allah’a sığınalım. Fıtrat hazinemizde gizlenmiş kıymetli gözyaşı madenlerini dışarı çıkartalım. Taşlaşmış kalplerimizi yumuşatalım. Çünkü fıtratı nihayetsiz acz ve fakr ile yoğrulmuş insanın bu aczini ve fakrını anlamasının ve Rabbinin sonsuz şefkat, gına ve kudretine ayna olabilmesinin yolu gözyaşlarından geçiyor. Hatta insaniyet mertebesinde yükselerek ubudiyet-i külliye sahibi olan ve külli bir şahsiyete yükselen insanlar (Bediüzzaman Hazretleri gibi) hiss-i şefkat latifesinin fazla inkişafıyla bütün insanlık hatta bir karınca, bir sinek ya da solmuş bir çiçeğin bile beka duasını işitecek bir makama çıkabiliyorlar.

Şefkat Peygamberi olarak da anılan Efendimizin de (s.a.v.) pek çok mümtaz özelliklerinden birisi kıyamet gününde herkes dehşet içinde kendi derdi için kaçışırken sadece O’nun “Ümmetî, ümmetî” diye ümmetinin saadetiyle dertleniyor oluşu onun nasıl “Hakiki İnsan” denmeye en layık kimse olduğunu gösterecek en açık alamet olacak. İnşallah bizler de büyüklerimiz gibi mühim bir terakki vesilesi olan “hiss-i şefkat” latifemizin inkişafının mühim bir anahtarı olan gözyaşlarımız ile külli ubudiyet makamına acz ve fakr kanatlarıyla uçabiliriz.

One thought on “Ağlamak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir