Gerçek Bir Hikaye / M. Kamil Jiliptay
Karlı bir sabahtı ve hava çok soğuktu. İşyerini açmak için evden çıkmış kırtasiye dükkânına doğru karlara bata çıka yürüyordum. Kırtasiyenin önüne geldiğimde 6 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim küçük bir kız çocuğu, üstünde fermuarı kapanmayan bir mont ve ayağına tam yerleşmeyen küçülmüş pembe botlarıyla ortalıkta paytak dolaşıyordu.
Ben de kırtasiyeyi açmış o soğukta elektrikli sobanın yanında ısınmaya çalışıyor ve bir şeyler okuyordum… Derken kapı açıldı, yerimden fırladım, baktım ki o küçük kız çocuğu içeri girmiş kırtasiyeyi dolaşmaya başlamıştı. Belli ki almak için bir şeyler arıyordu, ben de onu seyrediyordum. Bir ara “ayakkabını iyi giyememişsin, ayağın üşüyecek. Güzelce giy bakiyim ayakkabını!” dedim. Soğuktan buz tutmuş eliyle sağ ayakkabısını giymeye uğraştı fakat bir türlü olmuyordu. Belli ki birilerinden ona kalmış veya birileri atmaya kıyamamış ona giysin diye vermişti. Bir müddet öylece dolaştıktan sonra kendine bir şey beğenmişti, ona göre oldukça pahalı bir şeydi, “Bunu anneme götürüp gösterebilir miyim? Beğenirse bunu almak istiyorum” dedi. Ben de kabul ettim, “Tabii ki gösterebilirsin” dedim. Sevinçle çıktı, aradan 10 dakika kadar geçti-geçmedi elindeki şeyle geri geldi, “Annem beğendi” dedi ve diğer elinde tuttuğu 3 lirayı ve 20-30 kuruşu bana uzattı. Beğendiği şey ise bundan çok daha pahalıydı, ancak bunu ona söyleyemezdim çünkü ağzındaki maskenin üzerinden sevinçle parlayan gözlerinin parıltısı sönecek ve küçücük kalbi çok kırılacaktı… Hemen aklıma daha evvel okuduğum bir hikayeden bir anekdot geldi ve “Arkadaş, bu para bu aldığın şeyler için çok, bu paranın yarısı bana yeter, sen geri kalan paranla yandaki bakkal Ahmed amcadan kendine bir gofret al” dedim. Sevinç içerisinde ayağına bir türlü olmayan botlarıyla kırtasiyeden ayrıldı. Arkasından ona el sallarken hocamın şu sözü kulaklarımda çınlıyordu; “Çocukları sevindirenler çocuk sevinci gibi sevinçlere ulaşırlar.“
Çizer: Meryem Özkul