Clicky

Dehliz

Musibetler, bilhassa hastalıklar

mümin ruhlar için

manevi hayatlarının barometresidir.

kuş sütü / ahmed ihsan genç

Genç Ahmed bedelli askerlik yapacağı kıtasına teslim olmadan büyüklerini ziyaret etmek istemiş ve ismini taşıdığı hocasını da ziyarete gelmişti. Hoş beşten sonra hocası, hastalığından ve ilerlermiş yaşından dolayı   yatağında uzanır bir vaziyette Ahmed ile konuşuyordu. Konuşma esnasında ben bir sandalyede Ahmed bir sandalyede hocayı dinliyorduk. Hoca yüzü Ahmed’e dönük olarak anlatıyordu: “Mesela bir adam var, sarhoş olmuş. Yolda yürürken bir o yana bir bu yana yıkılıyor  ve bir türlü yolunu bulamıyordu.  Bu adam sağa sola yıkılarak giderken yolu bir dehlize giriyor… Dehliz çok dar ve  ancak bir adamın geçeceği kadar  bir yer  olması sebebiyle artık o sarhoş adama yalpalayacak, yıkılacak bir alan kalmamış, ister istemez yolunu doğrultmuştur” dedikten sonra,  Ahmed hoca bakışlarını genç  Ahmed’den birden bana çevirerek: “Kafana bir şey girdi mi?” diye bir soru yöneltti. Bu ani soru üzerine kısa bir bocalamadan sonra biraz da durumu kurtarmak istercesine “Evet” demiştim. Sonraki günlerde bu hikâye aklımda kalmıştı ancak bu hikâyede Ahmed hoca  tam olarak neyi anlatmak ve hatırlatmak istemişti veya niye birden bana dönüp aklına bir şey girdi mi  diye sormuştu? Pek anlayamamıştım. Birkaç gün sonra bir alışveriş merkezinde piyano eşliğinde kahve sohbetinde güzel bir dosta bu konuyu hikâye etmiştim. O arkadaş bu konuyu bana bakan yönüyle çok güzel açıklamıştı.  Ancak bu konuyu  ben burada bana bakan yönüyle değil genele bakan yönüyle anlatmaya çalışacağım.

Peki, genele bakan yönü neydi? Yaşadığımız bu hayatta herkes dünya ve içindekilerle sarhoş olmuş, kimini makam, kimini şöhret,  kimini servet, kimini dünyanın suri (görünüşteki) tatlılığı kimini ise başka bir şey sarhoş etmiştir. İnsan bu sarhoşluğun etkisiyle kendinden geçmiş  ve ne yaptığını bilmez bir hale gelmiştir. Hatta  insan çoğu zaman burnunun ucunu bile göremez bir durumdadır. Bu sarhoşlukla ocaklar sönmeye başlamış, çocuklar anneli-babalı yetimler ve öksüzler olmuş, zavallı ihtiyar anne ve babalar dünya ile sarhoş olmuş, evlatları tarafından ihmale uğramış, yokluğa terkedilmişlerdir. Her birey kendisi odaklı bencil bir hayat tarzı ile yaşamaya başlamış ve daha nice sayamadığımız akla gelmeyecek felaketler toplumda  baş göstermeye başlamıştır. 

Dehliz çok dar ve  ancak bir adamın geçeceği kadar  bir yer  olması sebebiyle artık o sarhoş adama yalpalayacak, yıkılacak bir alan kalmamış, ister istemez yolunu doğrultmuştur.

Böylelerinden biri, maddi imkânlarının getirdiği bir sarhoşlukla sarhoş olmuştu ve hayatı gafletli bir sarhoşlukla geçiyordu. Bu insan bir gün hiç hesap etmediği bir hadise ile karşılaşmış ve birden kendini çok geniş zannettiği dünya yerinde bir dehlizde bulmuş, yani içinden çıkılmaz bir musibetle toslaşmıştı.  Her sabah olduğu gibi yine bir sabah yatağından kalkmış ve aynanın karşısında elini yüzünü yıkamak için banyoya girmişti. Uyku mahmurluğuyla yüzüne birkaç avuç su vurduktan sonra biraz kendine gelmişti. Aynada kendine dikkatle bakmış ve aniden irkilmişti. Olamaz!.. Gözlerinin beyazı sarıya dönmüştü. Bu da nereden çıktı, neler oluyordu? Çok telaşlanmıştı, acaba bu neyin belirtisiydi? Bir anda içi içini kemirmeye başlamış ve aklını bir sürü evhamlı düşünceler gulyabaniler gibi sarmıştı. Hem yaşı da öyle çok ileri değildi; orta yaş sayılırdı ve ölmek için henüz erkendi!  Hemen hiç vakit kaybetmeden şehrin meşhur bir hastanesine acilen müracaat etmiş, gerekli tetkikler yapılmış ve heyecan içerisinde sonuçlar beklenmeye başlamıştı. Sonuçların tamamlanması birkaç gün alacaktı ancak günler geçmek bilmiyordu. Aklına ve hayaline çok kötü şeyler geliyordu, zaten kendisini muayene eden doktor da ümitsiz bir yüz ifadesiyle bakmıştı diye düşündü ve korku ve telaşı daha da arttı. Beklenen gün gelince hastaneye sonuçlar hakkında görüşmeye gitmişti. Doktor gayet donuk bir tavır ile  hastaya pankreasında kanser tespit edildiğini, o bölgeyi açıp bakacaklarını,  eğer belli bir büyüklüğe ulaşmamışsa tedavinin mümkün olacağını eğer eşik aşılmışsa yapılacak bir şeyin kalmayacağını söyledi. Hasta dehşet içerisinde kekeleyerek, “Hemen” demişti. Ameliyat günü gelip çatınca operasyon yapılmış ve netice olarak hastalığın tedavi boyutunun geçmiş olduğu kendisine söylenmişti. Sanki “mahkeme idamıma karar vermişti” ve artık tıbben yapılabilecek şey kalmamış ve kendisine az bir ömür biçilmişti. “İyileşebilmek için bütün servetimi vermeye hazırım” diye mırıldanmaya başlamıştı. Artık ne para ne pul ne makam ne şöhret hiçbir şey ifade etmiyordu. O bir dehlize girmişti artık. Onu şarhoş edecek her şeyden kurtulmuştu ve sadece gideceği yere odaklanmıştı, artık yıkılmıyordu…

Sonuç olarak, insanı gafletli sarhoşluklardan uyandıran, onu hakiki insan olmak yolunda gayrete getiren dünyada toslaştığı musibetler ve hastalıklardır. Ahmed hoca bu durumu kendisini ziyarete gelen talebelerine çok nezaketli bir üslupla anlatmış ve onların aklına  kapılar aralamış oldu. Onlara aynı zamanda  hayatta karşılaştıkları zorlukları göğüsleyebilmenin, olayların ve hadiselerin üstesinden gelebilmenin ve insanın karşılaştığı hadiselerin nasıl yorumlanması gerektiğinin  güzel bir formülünü vermiş oldu.   

Sonuç olarak, insanı gafletli sarhoşluklardan uyandıran, onu hakiki insan olmak yolunda gayrete getiren dünyada toslaştığı musibetler ve hastalıklardır.


One thought on “Dehliz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir