Clicky

Hayatı Yöneten Kanunlar

Kanun ve nizamın olmadığı yerde kaos ve düzensizlik vardır. Küçük bir şehrin bile kanunları vardır. Örneğin trafik sağdan akar, yayalar kaldırımdan gider, kırmızı ışıkta durulur… Bu kanunların olmadığı küçük bir şehir hayatında bile ortaya çıkacak kaosu hayal edebilirsiniz.

Aynen bu şekilde, bir şehir hayatından çok daha karmaşık, akıllara sığmayacak sayıda ve büyüklükte galaksileri içine alan evrenimiz de maddi ve manevi pek çok kanunlarla yönetilmektedir. Hem yer küremizin hem evrenimizin işleyişine baktığımızda en küçük bir düzensizliğin, kusurun olmadığını, bilakis her bir varlığın ve atomun birbiriyle mükemmel bir ahenk içinde bir bütünün parçaları gibi çalıştıklarını görürüz. Bu durum bize kâinatın da kendine göre belli yasa, kanun ve nizamlarla yönetildiğini açıkça anlatır. Örneğin, milyonlarca yıldır, güneşin vaktinden az önce doğduğu ya da biraz geç battığı görülmemiştir. O koca kütlesine bakmadan kendisine tayin edilen zamanda ve şekilde olması gerektiği yörüngede akmaktadır.

Hayatımızın ve evrenimizin bu şekilde düzenini sağlayan kanunlar yalnızca maddi ve fizik kanunlardan ibaret değildir. Ruh cisme hâkim olduğu gibi, bu fizik kanunların da arkasında onlara hâkim olan ilahî ve manevî kanunlar vardır ve hayatımız bu kanunların etkisinde devam etmektedir. Evet, Yaratıcı, kâinatı bu kanunlarla idare etmektedir ve evrenimizde cereyan eden hiçbir faaliyet, cisim ve atom bu kanunlardan beri değildir.

Hayatın etkisi altında olduğu bu ilahî kanunlar belki sınırsızdır. Ama biz bunlardan başlıca birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz: Kanun-u rububiyet, kanun-u kerem, kanun-u cemâl, kanun-u rahmet, kanun-u hikmet, kanun-u adl, kanun-u ihata-i ilmî…

Şimdi bu son derece kapsamlı kanunlara kısaca değinerek gerisini okuyucularımızın tefekkür ve araştırma dünyasına havale edelim.

Kanun-u Rububiyet: Rububiyet, yani her bir şeye Rab olmak ve terbiye etmek kanunudur. Bu kanuna göre evrende canlı ve cansız her bir varlığa ulaşması gereken, kendisine münasip bir kemal noktası tayin edilmiştir. O varlığın hayat serencamı, kendisini ulaşması gereken o kemal noktaya doğru terbiye edecek şekilde düzenlenmiştir. Örneğin bir toprak zerresi bitkiye dönüşür. Bitki hayvanın vücuduna girer. Daha sonra insan vücuduna gelir. Orada belirli hazım ve tasfiye süreçlerinden sonra insan vücudunun en yüksek ruhî kuvvelerinden olan kalp, ruh gibi mertebelere çıkma şerefine ulaşır. Her bir insan da, bu rububiyet kanunun tesiri altında kendisi için tayin edilen en yüksek kemale ulaşma eğilimindedir. Peygamberler ve yüksek veliler bu kanunun en güzel örnekleri olduğu gibi, bizler de kendi hayatımızı dikkatle incelediğimizde kendimiz için belirlenen o kemal noktasına doğru koşturulduğumuzu görürüz.[1]

Kanun-u Kerem: Allah, kerimdir, cömerttir. Mülkünde çalıştırdığı canlı-cansız her varlığa ücretini fazlasıyla verir ve verecektir. Bazı ücretler ise bizzat vazifenin içine yerleştirilmiştir. Örneğin bir bülbülün en güzel nağmelerle öterken almış olduğu lezzet, ya da bir hizmetkârın hizmet ederken bizzat aldığı keyif ve lezzet, o vazife için verilecek asıl ücretin henüz bir kısmıdır. Yine bu kerem kanununun neticesi olarak her varlık pek çok nimete mazhar olur. Dilimizde ikram sahiplerinin alicenaplığını ifade için söylenen “Verilen mal geri alınmaz” şeklinde söylenen söz de yine bu kerem kanununun bir yansımasıdır. Mutlak Kerem sahibi olan Yaratıcı, kullarına vermiş olduğu hayat nimetini geri almayacak, hayat sahipleri hayatlarına sonsuz ahiret âleminde devam edeceklerdir. Tattırdığı nimetleri geri almak O’nun kerem kanununa ve şanına yaraşmaz.

Kanun-u Cemâl: Yapılan her şeyin güzel, süslü ve ölçülü yapılması kanunu… Hayatta cereyan eden her bir icraat ve nimet de Cemal kanununun tesiri altındadır. Örneğin kerem kanunu ile önümüze gelen güzel bir meyveyi düşünelim. Bu meyvenin göze ve kulağa hitap eden hoş bir ambalaj ve koku ile önümüze sunulduğunu görürüz. Yada en korkunç ve tehlikeli hayvanların dahi gözleri büyüleyen, akıllara hayrette bırakacak süslü ve güzel derilerini, hiçbir ressamın elde edemeyeceği güzellikte renk tonlarındaki desenlerini düşünelim.. Ya da kâinatta cereyan eden her bir fiilin, görünüşte çirkin gibi algılansa da aslında başka bir güzelliğe hizmet ettiğini.. Yağan yağmurun ve sert geçen bir kışın aslında kendisinden sonra gelecek baharda ortaya çıkacak çekirdek ve tohumları nasıl harekete geçirdiğini… Başımıza gelen musibetleri de pek çok hayrı netice veren güzellikler olarak görebiliriz. İşte bunlar cari olan Cemal, yani güzellik kanununun etkisiyle cereyan etmektedir.

Kanun-u Rahmet: Rahmet kanunu.. Dikkatle baktığımızda görürüz ki kâinatta rahmetin etkisi altında olmayan ne bir an vardır ne de bir zerre.. İnsanın güvende olması, işine rahatça gidip gelebilmesi, geceleyin yatağında rahatça uyuyabilmesi hep bu rahmet sayesindedir. Uçsuz bucaksız evren denizinde saatte 107.226 km. hızla,  hiçbir yere çarpmadan, savrulmadan, denizleri taşmadan, dağları üzerimize yıkılmadan yüzdürülen dünya gemimizde tam bir emniyet ve güven için endişesiz yaşıyor olmak  sonsuz bir rahmet kanununun tecellisidir.. Ya da çaresiz, zayıf, hiçbir hayat kanunundan haberi olmayan yeni doğmuş, anne karnından henüz dünyaya gelmiş aciz bir bebeği düşünelim.. Nasıl etrafındaki herkesin o aciz bebeğin hizmetine bir efendi gibi koştuğunu, onu öncelikle sarmalayan bir anne şefkat ve kucağının, hemşire-hasta bakıcı, yada dede ve anneannesinin merhametinin o aciz ve bakıma muhtaç yavrunun imdadına koşturulduğunu hatırlayalım.. Evet, aslında o bebeği kuşatan ilahî rahmet ve şefkattir ve o bebeğin etrafında o insanları ve sebepleri hizmetkâr eden bir rahmet ve şefkat kanunudur. Her an imdadımıza koşturulan ve bizleri sarmalayan bu rahmet ve şefkat işte bu rahmet kanunun bir tecellisidir.

Kanun-u Hikmet: Hikmet kanunu.. Her şeyin hikmetlerle, belirli amaçlarla, bir gayeye müteveccih, sebepsiz ve gereksiz hiçbir netice olmaksızın yaratılması.. Etrafımızdaki her şeye bakıldığında açıkça görülür..

Kanun-u Adl: Adalet kanunu.. Eğer adalet olmazsa, mazlumlar ve haksızlığa uğrayanlar, mutlak bir adaletin tecelli edeceği, haksızların cezalandırılacağı bir ceza yeri olacağını bilmeseler, nasıl teselli olabilirler, hayatlarına devam edebilirler? Ya da vazifelerine tam bir itaat ile devam edenler, kimsenin hakkına tecavüz etmeden hep iyilik peşinde koşanlar, mükâfatlarını ve ücretlerini alacakları bir saadet ve mutluluk yerinin olmadığını bilmeden nasıl iyiliklerine ve vazifelerine aksatmadan devam edebilirler? Bütün bunlar ancak adalet kanunu ve bu kanunun eksiksiz zuhur edeceği bir âlem ile mümkün olabilir. Aynı zamanda bu kanunun bu âlemde dahi cereyan ettiğini açıkça görürüz. Örneğin kirpiklerin ya da tırnakların kendilerine tayin edilen ölçüden fazla büyümemesi, insanın ve diğer canlıların her biz uzvunun kendilerine tayin edilen ölçüde büyüyüp gelişmesi ve haddini aşmaması hepsi yine bu adalet kanununun ve her şeyde mutlak adaleti tercih eden Âdil-i Mutlak bir Yaratıcının varlığına açıkça işarettir.

Kanun-u ihata-i ilmi ve Hafiziyyet Kanunu: Muhit ilim kanunu.. Yani her şeyin, mutlak bir ilim ve bilgi ile yönetilmesi.. Hiçbir zerre ve atomun, ilahî ilim haricinde kalmadan o ilime göre bir şekil alması.. Yani her şeyin saklanması ve koruma altına alınması da bir kanundur. Evrenimizde her bilgi, her icraat ve fiil, pek çok defterde hiçbir şekilde kaybolmamak ve daha sonra hesabı görülmek ve ahiret âlemlerinde sonsuz levhaları neşredilmek üzere kayıt altına alınmaktadır. Tüm DNA bilgilerimizin korunması, ya da her baharda çiçeklerin ve ağaçların çekirdeklerinde korunmuş bilgilere göre yeniden hayat kazanması bu korunma ve saklanma kanununun en güzel örneklerindendir.

İşte kâinat ve evrenimiz, maddi kanunların ötesinde, o maddi kanunların da tesiri altında olduğu manevî ve ilahî kanunlarla eksiksiz ve kusursuz bir nizam ile yönetilmektedir. Her şeyi sonsuz hikmetle yaratan Yüce Yaratıcı, kanunsuz ve nizamsız hiçbir iş yapmamakta, kullarından da kanun ve nizama tebaiyet istemektedir.

Bu kanunların görünen uçlarının arkasında ise bir İsm-i Âzam ve o ism-i Âzam’ın tecelli-i Âzamı vardır. Yani bu ilahî kanunların neşet ettiği merci, ilahî isimlerdir. Bu kanunlara dikkat eder ve anlarsak, o kanunların arkasındaki Yüce Yaratıcıya ait güzel isimleri ve o güzel isimlerin sahibi o Yüce Yaratıcıyı daha iyi tanıyabiliriz. Kendi hayatımıza da bu kanunları olabildiğince yansıtmaya çalışabiliriz. Bu şekilde ilmin, adaletin, cemalin, rahmet ve keremin aynası olan insan mükemmel insana doğru yol alacaktır…

Not: Bu yazının kaynağı Risale-i Nur, Otuzuncu Söz, İkinci Maksattır.


[1] ”Herkes ne için yaratıldıysa onun amelini işlemeye muvaffak kılınır.” (Buhari kader, 2-Müslim Kader, 9 Ebu Davud sünnet 17)

One thought on “Hayatı Yöneten Kanunlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir