Clicky

SAKSI / SÜMBÜL

Saksımızda bu sayımızda me’lül ve mahmur bir meşhuru konuk ediyoruz. Kokusu ile kendisini şimdiden size hissettirmiştir. Sümbül, baharın esintileri ile gelip kalıcı izler bırakır, tekrar sırlı dünyası olan toprağa döner. Fakat yılların yok edemediği uzun bir neslin nüvesini, asaletini daima taşır.. Asırlar, sümbül kokan tarihin hatıralarını saklar renk renk, nakış nakış. İşte biz de bir not düşmek için sümbülümüzün sohbetine başlıyoruz…

  • Sümbül, soğanlı bir bitki olup tek kökten tek seferlik yetişen bir çiçek olmasına rağmen lale gibi bireysel değil belki her bir çiçeğini öyle muntazam vaziyet vererek çiçeklerden oluşmuş bir çiçek şekline getirmesi onun birlik ve beraberliği simgeleyen yönünü ortaya çıkarmaktadır. Dışarıdan bakanlar onu bir tek çiçek gibi görürken her bir minik çiçekçikleri ile o bütünlüğün harika tenasübünü ve mükemmel sanatının mevzuniyetini fevkalade şekilde bize takdim eder. 
  • Pek çok rengiyle insanların gönüllerine bir güzellik bıraktığı gibi ruhlarına da öyle nadide ve letafetli kokular bırakır ki insanın mest olmaması içten bile değildir. Oracıkta seni kendine çeker ve kokusuyla çağırır, zarafetiyle kendine hayran bırakır.
  • Belki tek sapta toplanmış bir birlikteliği gösterirken kesretten vahdete bir işaret verir. Ve aynı zamanda vahdet içindeki tevhidi de yansıtır.
  • Soğanlı çiçekler ailesinden lale ile çok karşılaşan bir nazenindir. Zarafeti dillere destandır. Hele kokusu uzaklardan insanı kendine cezbeder.
  • Tasavvufta sümbül çok önemsenmiştir. Lale ile tatlı bir rekabete sahip olduğu düşünülse de her biri bambaşka bir mana dünyası taşıyan çiçeklerimizdir. Bizim öz evlatlarımız ve toprağımızın güzellikleri olan hem lale hem de sümbül her saha da kültürümüze önemli değer katmışlardır.
  • Aslında lalenin gölgesinde kaldığı düşünülse de çok derin manaları barındıran ve kendine has kıyaslanmayacak özellikleri bulunan bir çiçektir sümbül. Belki popülerleşme belasından ve saltanat sevdasından, devirlere ismini yazdırmak veya altınla ölçülüp tartılmak hevesinden bigânedir. Fakat onun ağırlığı manasının keskin derinliğinde saklıdır.
  • Endamından bahsedecek olursak genel soğanlı çiçeklerin yapısı şeklinde tek sap ile yükselen ve yaprak, dal kırılımlarını gövdesinde toplayan ve nihayet en üst noktasında zirveye kondurarak gözleri şaşkına çeviren güzellikteki çiçekleriyle harika bir güzellik portresidir. Onu gören ve kokusunu duyan kendinden geçmemesi mümkün değildir. “
  • Dik duruşu Anadolu havasının Alperen ocağının terbiyesine ve doğruluğun çizgisine işarettir. Ona kimse boyun büktürememiştir. Akif’in dediği gibi söyler: “Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum.”

 فتبارك الله أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ

Mümin Suresi,14: Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir.

  • Orta ve Güney Asya’nın bağrından çıktığı söylenen sümbül çiçekseverlerin ilgi odağı olmuştur. Yılların üzerinden kokusunu bırakarak günümüze ulaşmış olması ona sahip çıkan her kesimin elden ele değerini arttırmasıyla unutulmaz bir kültür mirasına sahip olarak gönüllerde ve dillerde yerini almıştır. Hem derin duyguların hem de sevdalı hallerin ifadesini her eserde hissettirerek yaşamış ve yaşatmıştır. Kendini sadece toprakta değil, kâğıtta, ahşapta ve taşta da resmettirmiştir…
  • Kokusundan özellikle bahsetmezsek haksızlık etmiş oluruz. O efsunlayıcı koku özel bir parfüm üretim merkezi gibi etrafı kaplayarak kendine çeker ve arattırır. Evet, sümbül bulunduğu mekân açık veya kapalı olsun rayihasıyla yürekleri yerinden alır, ruhlara bir can bahşeder. Yakınlaştıkça kendisini iyice hissettiren şuh ve bayıltıcı kokusu keskin bir davetçidir. 
  • Çiçekler dünyasında gül Efendimizi sembol eder, lale ise Allah’ı, sümbül ise cenneti. Ya da cennetini arayan dağınık dünyayı.
  • Tutkulu bir bağlılığın ve derin bir saygı ile yakınlığın ifadesidir. Müzeyyin, Mükemmil ve Müheymin isimlerine bakar…
  • Sıcakkanlı bir çiçek olması hasebiyle yakınlığı hemen fark edilir ve dost olunası bir güzellikle insana kendini sevdirir. Güzelliğini hiç esirgemeyen bir cömertliğe sahiptir. Hem duruşuyla hem de kokusuyla yakınlaşanları kendine bağlamasını bilir.
  • Sümbül, öbek öbek, sepet sepet bir yarenlik türküsüdür, rüyaların süsüdür. Dost dostuna sümbüllenen sevgilerle nazar eder. Örgülenen çiçeklerle gönüller bahçelenir, şiirler bestelenir…
  • Her ne kadar yukarıda devir ve devlet meraklısı olmayan hayran bir çiçek demişsek de bazı sultanların, bazı sanatkârların ve ince ruhlu insanların elinde tahtlara da oturtulmuş, hakkında pahası pahalı pazarlar da kurulmuştur. 
  • Belki de uzun ömürlülüğü simgeleyen soğanlı olması haşir ve neşri bir mevsimde yaşayarak ebediyeti manasında barındırır. Eğer özüne bir zarar gelmezse uzun yıllar toprağına her bahar başını çıkarıp selam verir. Mevsimlere kokusunu salar. Sonra göç vakti geldi mi de çadırını toplar, toprağa saklanır…
  • Yörük ruhlu bir âşıktır. Eserini hep gönlünün yanık dumanıyla etrafa saçar, hem kokar hem kokutur. Bir kez nefesi onunla buluşsa başka kokular onun yanında söner, kaybolur. Onun için kalender ve kelamdardır. Sohbeti sever, gönüldaşlığı sever…
  • Cıvıl cıvıl hayat dolu bir saçaklılığın açılarak içinden sırlı çizgilerin, estetik ve narinliğin zinetli güzelliklerini kıvrımlandıran bir zarafete sahiptir. Gerçekten ilk önce gözleri sonra da nefesleri mest eder, fetheder…
  • Kendine mahsus bir familya oluşturan ve renk, coğrafya, yaprak biçimlerine göre bol çeşidi bulunan sümbülümüzün başka çiçekler gibi ehlileşeni ve yabanisi elbette bulunuyor. Sümbüllenen dağların Anadolu ve orta Asya yamaçlarında kolonileşmiş görüntüleri başka bir güzellik sergiliyor.
  • Sümbül kendini bir isme bağlayacak olmuş da o da meşhur Yusuf Sinan ile buluşmuş. Sümbüliye adındaki halveti tarikatının piri sayılan Sümbül Sinan Hazretleri malum hikâyesinde kırık bir sümbülü şeyhine getirmekle bu unvanı kazanmış. Ve kendi de daha sonra o zikrini duyduğu sümbüllere eşlik ederek yolunu şenlendirmiş. 
  • Bazen başını taşıyamaz, ağırlığıyla zikir vaziyeti almış bir külhaniyi anımsatır. Gövdesi o kadar çubuğuna baskın çıkar ki yüreğini taşıyamayan sûfîler gibi başını bir oraya bir buraya sallar durur. 
  • Renklerinin albenisi ise ayrı bir destandır. Morundan mavisine, pembesinden sarısına kadar ebruli pek çok renk ve çeşitle arz-ı endam ederler. 
  • Sümbül, bir gelişip serpilmek ifadesi olarak da kullanılmıştır. Sümbüllenen açılıp, neşv ü nema bulan serpilip saçılan, kendini gösteren demektir. Bununla ilgili belki lügat oluşturulan kelimeler de türetilmiştir. Mesela sümbüllemek, sümbüllenmek, sümbülî gibi türetilen kelimelerde bulunmakta. 
  • Salkımlanan çiçekçikleri bölünmekle hem ayrılık hem birlik anlamlarını taşımaktadır. Yani vahdetten kopup gelen gurbeti dünya bahçelerinde kesret içinde hasret çekerek yâd eder. 
  • Sümbül sevgilinin saçlarına benzer. Koyu renkleri sümbül gibi kokan yârin zülüflerine kinaye olarak kullanılır. Edebiyatta dağınık, perişan ve derbeder bir aşığın dalgalanan haline benzer.
  • Senabil, aslı olan Farsçadaki gibi SÜNBÜL kelimesinin çoğuludur. Başaklanmak, filizlenmek manasında kullanılır. Arapça aslında da Sünbüle dir… Ve çoğulu Arapçasına göre kullanılır. Kuranda “سَنَابِلَ” SENABİL olarak geçer.
  • Gül gibi sümbül de çok sevdalara, şiirlere konu olmuş hakkında nice eserler verilmiş bir nadidedir. Çiçek sembolizminde o kadar zengin bir kültür birikimine sahip olduğumuzu düşünürsek belki de medeniyeti incelik, estetik ve hikmet üçlüsünde temsil edebilecek en önemli imge, yani kavramsal simge ancak bir çiçek olabilir. Duygu ve düşüncelerin içine giren sümbül kendine öyle manalar bulur ki gönül dünyamızın mimarisinde, ruh âlemimizin musikisinde ve hayal ufkumuzun şiirlerinde bin bir çeşit renklerle, cilvelerle yansır. Mana bahçemizin toprağında yetişen çiçeklerin ölümsüzlüğü bize her nefes burcu burcu cennet esintilerini getirir.
  • Mor Sümbül için özel bir yer açmak istiyorum. Çünkü mor sümbülün hem hayatın içine hem mana ve ruha hem de rüyalara bazı yansımaları var ki üstün bir marifet ve irfan gerektirecek hakikatlerin remzi ve fezlekesi olmuştur…
  • Rüyada mor sümbül harika bir gelişmenin, manevi bir hayretin, derin bir bağlılığın, nezih bir aşkın tutkusunu ifade eder. Hele hele demetlerce, öbek öbek hali ise doyumsuz bir ilişkinin manevi boyutunu hissettir. Duygu yoğunluklu ve gönül bağlılığı şeklindeki bu yükselişin rengi mordur, sümbülde onun renklenmesi ise manevi bir usulün ilişkisine alamettir. Morun sülük ehlinde bir makamı vardır. Her makamında bir rengi. Mor, kimilerine göre maneviyat mertebelerindeki seyir tayflarından biridir…
  • Vedudiyet, Kuddusiyet, Lahutiyet altında mor sümbülün celevatı görünür. Cezbe ve derbederliğin karışımı ile istiğrak ve istiğnanın bakışları kokar buram buram… Melamiyet süzülür halinden… Ya da vecd ile dalar manevi semaların sonsuzluğuna… Aklı aşka kalb ettiği haldir.
  • Burada Baki’nin sümbül kasidesinden bahsetmeden olmaz. Bir gelenek halini alan Sümbüliye Kasideleri bilindiği kadarıyla Baki ile başlamıştır. Pek çok şair gerek nazire olarak gerekse geleneğin tesiriyle yazdığı bu kasideleri çoğunlukla ilmiye sınıfına, hocalarına veya zamanın tanınmış ulemasına ithaf etmişlerdir. “Sünbül” redifli olan bu kasideler klasikleşerek bir tür oluşturmuş ve “sümbüliye” namını almıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir