Şevket Çetinkaya
Yaş kemale erince dostların birer birer ayrılışına şahitlik etmek durumunda kalınıyor. Alaattin Özer kardeşimin ardından kaleme aldığımız yazının neredeyse mürekkebi kurumadan, en zor olan yazılardan birini daha Atilla abimizin ardından yazmak vazifesini sırtımıza aldık.
Kaderin cilvesine bakın ki Atilla Abi’yi de ben Alaattin Özer vesilesiyle tanıdım. Tam tarihi hatırlamıyorum; 90’ların başıydı. Atilla Abi, kayınbiraderi ile Göztepe Mahallesi’ndeki Huzur Sitesi’ni inşa ediyormuş. Benim yanımda İsmail isminde genç bir kardeşimiz çalışıyordu. İsmail’in anne babası vefat etmişti. Kimsesi yoktu. Yalnız Saroz Körfezi’nde bir köyde birkaç parça tarla babasından miras düşmüş. Amcaları talip olmuşlar. İstişare ettik; onların takdir ettiği hissesinin karşılığını aldık. Bu parayı onun adına bir dairede değerlendirmek fikrini Alaattin kardeşime açınca, o bana Atilla Abi’den ve Huzur Sitesi’nden bahsetti. Bu vesileyle tanıştık. O kooperatiften hem İsmail kardeşimize hem de kendimize birer daire almış olduk.
Abimiz mükemmel, olağanüstü lezzette balık pişirirdi. Balıktan anlar, hangi mevsim hangi balık yenir bilirdi. Onunla bir şekilde yolu kesişmiş herkes, sanırım abimizin pişirdiği hamsi tavayı tatmış, tadı damağında kalmıştır.
Yeri gelmişken Huzur Sitesi’nden biraz bahsetmek isterim. Atilla Abinin kayınbiraderi inşaat mühendisiydi, o teknik işlere bakıyordu. Kooperatifin bütün mali işleri, ortakların ödemelerinin takibi vs. Atilla Abinin işiydi. Yanlış hatırlamıyorsam ilkokul mezunuydu. Fakat çalışması disiplinli, hesap kitabı çok düzgündü. İnsan ilişkileri de fevkaladeydi. Herkesten durumuna göre tahsilatını yapıp inşaatın bitmesini temin etti. Atilla Abi hâlâ o sitede oturmaya devam ediyordu.
Son birkaç enteresan bilgiyi paylaşıp bu konuyu kapatayım. Alaattin Özer ve kardeşleri bu sitedeki beş dairelerini satmışlardı. Fakat belki on yıl sonra Alaattin, benim dairemi aldı. Yakın zamana kadar da sahip oldu. 99 Adapazarı depreminden sonra babaları olmayan bir aileyi benim daireme yerleştirdik. Birkaç sene toparlanana kadar orada kaldılar. Komşular da sahip çıktı. Mehmet Akçin gibi kirada oturan, Ahmet Özkul gibi oradan daire edinip ilk yatırımını yapan kardeşlerin de bu kooperatifle bağları oldu.
Atilla Abi Trabzon’da karayollarında çalışmış. Oradan emekli olduktan sonra kayınbiraderinin teklifi üzerine Huzur Sitesi Kooperatifi için İstanbul’a gelmiş. Trabzon’la irtibatı hiç kesilmedi. Orada da vefat etti. Risale-i Nur’ları Trabzon’da tanımış, sahip çıkmış ve hatta bir müddet hapis yatmış. Çok dikkatli ders dinlerdi, sorular sorardı, okurdu.
Kooperatif inşaatı tamamlanınca, sitenin asansörlerini yapan Mizan Asansör’ün sahibi İhsan kardeşimiz Atilla Abi’ye iş teklif etti. O zaman Güneşli’de bir handa küçük bir büroda idiler. Atilla Abi ile birlikte İstoç’ta üç katlı yeni bir yere taşındılar. Atilla Abi, Mizan Asansör’ü tabiri caizse hizaya soktu. Bir ölçüde kurumsallık kazandırdı, hesaplarını düzene koydu. Uzun süre orada çalıştı. İhsan Abi vesilesiyle Suffa’ya gidiyordu. Biz de ne zaman alsak, nerede ders olsa itirazsız iştirak ederdi. Ahmet İhsan Abi’yi çok severdi. Kardeşlerimize de başka gözle bakardı. Biz de İhsan Dış Ticaret’i İstoç’ta kurmuştuk. Dolayısıyla devamlı görüşüyorduk. Bizim ofisin alt katını ders mekânı şeklinde tanzim etmiştik. Orada birlikte dersler yapardık.
Atilla Abinin kooperatif tecrübesinden istifade ile ve bana zaman zaman rahat batmasından dolayı abi-kardeşlerle birlikte Gebze’de kooperatif işine soyunduk. Elhamdülillah 25 dairelik bir bloğun inşaatını biz yaptık. Bir bloğu da kat karşılığı verdik. Ortaklarımızı üçte bir fiyatına daire sahibi yaptık. Hesap işleri ve kayıtların tanzimi ve muhafazası Atilla Abide idi. Allah ebeden razı olsun. Her şeyi tertemiz tuttu ve kapattı. Sayesinde sanırım hırsızlık ithamından sıyrıldık. (Bu cümleyi yazmamak için nefsimi ikna edemedim.) Bu arada Şansal kardeşimin çabasını ve emeğini göz ardı etmemeliyiz. Ondan da Allah razı olsun.
Zaman içinde Atilla Abi ile ailecek de görüşmeye başladık. Muhabbetli bir dostluğumuz vardı. Oğlu Mustafa liseyi bitirdiğinde Atilla Abi dershane işiyle ve okuması ile ilgili olarak benimle istişare etti. Hamdolsun bildiklerimizi ve çevremizi paylaştık. Mustafa hukuk okudu, hâkim oldu. Esra bacım mimarlık okumuştu. İki arkadaşı ile birlikte Esenler’de bir büro açmışlardı. Feyza kızımız sanırım liseye gidiyordu.
Gelelim hikâyeye 🙂 O zamanlar biz Zeliha Hanımla sevdiğimiz gençleri baş göz etmeyi iş edinmiştik. Ahmet Sula Göztepe’deki dershanede kalıyordu. Sonra Bulgurlu’ya geçtiler galiba. O dönem çok samimiydik. Babası rahmetli Cuma Amca ara sıra İstanbul’a gelirdi, görüşürdük. Ahmet İhsan Abi ile karşılıklı çok sevişirlerdi. Ben de onu severdim. İmam emeklisi, tatlı, mülayim bir Trabzonluydu. Biz hanımla istişare edip bu işin olabilirliğine kanaat getirdik. Her iki tarafın hayat tarzı, tahsili, memleket kültürü, aile yapıları aynıydı. Ön bilgimiz, her iki tarafın da şimdilik izdivaç düşünmedikleri idi. Önce Atilla Abinin ağzını yokladım. “Hayırlısı olsun, bakarız.” gibi bir şey söyledi. Sonra Cuma Amcaya açıldım. Ben Ahmet Sula’yı evlendireceğim dedim. “Hayatta evlenmez!” dedi. “Sen onu ikna edemezsin.” dedi. “İkna edebilirsen helal olsun.” falan gibi laflar etti. Sonuçta kardeşlerimiz evlendi. Şu anda Amerika’da yaşıyorlar ve beş tane çocukları var. Hikâye burada bitmedi. Sadece tek cümle yazayım: Esra’nın büro açtıkları mimar arkadaşlarından biri ile de şu anda Ertan Çoban evli. 🙂
En önemli konuyu az kalsın atlıyordum: Abimiz mükemmel, olağanüstü lezzette balık pişirirdi. Balıktan anlar, hangi mevsim hangi balık yenir bilirdi. Onunla bir şekilde yolu kesişmiş herkes, sanırım abimizin pişirdiği hamsi tavayı tatmış, tadı damağında kalmıştır. Her yaştan herkesle gayet güzel diyalog kurabilirdi. Nüktedandı. Fırsat buldukça gençlere evlilik nasihatları yapardı. Güzel futbol oynardı. 60’lı yaşlarda bile gençlerle maç yapabiliyordu. Mümkün olduğunca her fırsatta birlikte olmaya çalışıyorduk. Bir defasında Mesut Uçkun kardeşimizin düğünü için Hatay’a birlikte gitmiştik. Dönüşte Mersin’e uğradık, İhsan kardeşe misafir olduk. Birlikte yüzdük. Bu vesileyle mübarek abimizin yol arkadaşlığının da lezzetine varmış olduk.
Atilla Abi son on senedir bir hayli yıpranmıştı. Bir müddet Bursa’da kaldı, torunlarına baktılar. İstanbul, Bursa, Trabzon, Amasya… mekik dokudular. Rahatsızlığı son yıllarda iyice ilerlemişti. Sağ olsun Şansal kardeş yakından ilgileniyordu. Ben onu Çam Sakura Hastanesi’nde yatarken ziyaretine gitmiştim. Bir müddet sonra Şansal, Fatih’e derse getirmişti. Orada Şansal’a, benim onu Amerika’da hastanede ziyaret ettiğimi anlatıyordu. Hafızası karışmıştı. Çok üzülmüştüm.
O gün ders bitiminden sonra Ahmet Özkul kardeşi yanına çağırarak “Maşallah, en güzel ders oldu ya!” demiş. Birkaç defa telefonla aradım. Telefonlara yenge bakıyordu. En nihayet vefat haberini aldık. İstikamet sahibi, samimi, has bir Nurcu idi. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin. Kabri nur, makamı cennet olsun. Sevenlerin, kardeşlerimizin başı sağ olsun.


1 Yorum