İnsanı hayrette bırakan gözlerini yaşartan bu hikâyeyi Mercan Kapalı Çarşının duayen esnaflarından hacı Galip Anbarlılar’dan dinlemiştim. Olay İstanbul Mercan Kapalı Çarşı civarlarında 1960’lı yılların başında gerçekleşmiştir.
Mercan’da kapalı çarşıda ermeni bir Manol usta varmış, yaşı seksenleri geçmiş ve hiç evlenmemiş, kimi kimsesi olmayan biriymiş. Sıtkı usta isminde bir esnafın yaptığı çanta ve cüzdanları yüklenir çarşı esnafına, üzerine biraz kar koyup satar ve böylece geçimini temin edermiş. Manol usta bir gün Sıtkı ustanın yanına gelerek onu şaşırtacak şu teklifte bulunur: “Sıtkı usta ben Müslüman olmak istiyorum.” Sıtkı usta biraz şaşırarak biraz da heyecanla, “emin misin Manol usta?” diye sorar. Manol usta kararlıdır. Sıtkı usta bu kararlı adamı yanına katarak çok uzakta olmayan Süleymaniye’deki İstanbul müftülüğüne giderler. Manol usta İstanbul müftüsünün yanında şehadet getirerek Müslüman olur, müftü bey kendisine İslam’ın ve imanın şartlarından bahsedip tebrik ederek bu bahtiyar iki dostu yolcu eder. Sıtkı usta yeni ihtida etmiş bu dostuyla beraber atölyesine döner ancak Sıtkı ustayı bir sürpriz beklemektedir, çünkü yeni ihtida etmiş bu adamın eceli gelmişti ve Sıtkı ustanın dükkânında son nefesini verecektir.
Galip amca babasının bu zatın camideki cenazesine katıldığını ve Müslüman mezarlığına defnedildiğini de hatırlatmıştı.
Bu hikâyeyi dinleyince Resulullah Efendimizin “gariplere müjdeler olsun” hadisi aklıma geldi. Acaba Manol ustanın da bu hadis-i şeriften hissesi var mıydı?
Ey müslüman, dünya halkları bütünleştikçe senin vazifen, mesuliyetin daha fazla küllileşiyor ve yapacağın hizmetler daha çok değer kazanıyor.. Mesajlarını, tam hedefini bulan oklar gibi kullanmaya çalış.
Ahmed İhsan Genç | KUŞ SÜTÜ
UNUTULMAYAN İYİLİK
Rahmetli Ahmed İhsan Genç hocamızdan yaşanmış bir hikâye dinlemiştim. Olay Çorum’un Kargı ilçesinin bir köyünde 1940’lı yılların hemen başında gerçekleşmiş olduğunu tahmin ediyorum.
Hikâyenin kahramanı hocamızın kendisinden bir yaş kadar küçük bir yakınıydı. Bu zat ben 2004 yılında hacdayken bir trafik kazası sonucunda vefat etmiş ve bu yüzden de cenazesine katılamamıştım. Bu zat, çocukken başından geçen bu hadiseyi yıllar sonra hocamıza hikâye etmişti. Hocamız da bir ders esnasında bu hikâyeyi hatırlamış ve aralarında benim de bulunduğum hâzıruna nakletmişti:
“Köyde çocukken, merhum validem beni ormana odun toplamaya yollamıştı, ormanın içlerine girdiğimde bir inilti ile irkildim. Etrafıma bakınınca az ilerimde bir ayının acı içerisinde inlediğini gördüm, korkmuştum. Ancak ayı hiç de bana saldıracak vaziyette durmuyor, aksine benden yardım ister gibi bir hali vardı. Cesaretimi toplayıp ayının yanına doğru yaklaştım. İyice yaklaşınca ayı ayağını bana gösterdi, baktım ki ayının ayağına bir odun parçası saplanmış ve ayağında iltihap oluşmuştu. O an ben de korku kalmamış olmalıydı ki hemen işe koyulmuş ve ayının ayağındaki odun parçasını çıkartmış ve cebimdeki mendil ile ayağını güzelce sarmıştım. O esnada ayı beni ürkütmemek için çok uysal bir şekilde olanları takip ediyordu.
İşim bittiğinde ayı çok rahatlamıştı. Hayvan kendine gelmiş ve bir yöne doğru harekete geçmişti, ancak benim de kendisini takip etmemi ister gibi hareket ettikçe durup bana bakıyor kendisini takip edip etmediğimi kontrol ediyordu. Ben de onu takip etmiş ve böylece ormanın içlerine doğru ilerlemiştik. Ayı bir ağacın önünde durdu ve ağaçtaki kocaman bir kara kovan balını bana gösterip kendisine yaptığım iyiliğin karşılığı olarak balı bulunduğu yerden almamı istemiş olmalıydı. Ben de bu karşılığı geri çevirmemiş o balı oradan alıp köye dönmüştüm.
Akşam olmuştu ve ben odun toplayamadan elimde bir kaç okka petek balı ile köye dönmüştüm. Ertesi sabah uyandığımızda ise bizi bir sürpriz bekliyordu. Sabah uyanıp kapımızın önüne çıktığımızda bir de ne görelim, birçok odun yığını gece biz uykudayken kapının önüne taşınmıştı. Bu gizemli olayın da arkasında o ayının parmağı olmalıydı demek ki balı vermekle yetinmemiş ve bana bir de odun taşımıştı.”
Hikâyemiz bu kadar. Bir hayvan bile kendisi için yapılan bir iyiliği ne inkâr ediyor, ne karşılıksız bırakıyor ne de unutuyor. Bizler de insan olarak bu hikâyeden çok dersler çıkartabiliriz umarım.
İyiliklerin, ihsanların insanlara gelişi muhteliftir. Bazan bir çiçek, bir ağaç, bir bahçe, bir cennet gibi karşısına çıkar… Bazan da bir güzel rayiha (koku) gibi o kimsenin içine dolar.
Ahmed İhsan Genç | KUŞ SÜTÜ