AHMED İHSAN GENÇ’TEN AÇIK MEKTUPLAR SERİSİ
MEKTUP NO: 100
Göztepe, 28.05.2007
Kardeşim,
Şimdi şu anda aklıma geldi, kendi nefsimdeki muhasebemle de fark ediyorum. Bu dehşetli manevraların, faaliyetli hareketlerin, süratli cereyanların hiçbir şeyin yerinde durmadığı âlemde bütün cihazlar içinde en mükemmelde bulunan hakiki ahsen-i takvim sıfatında temayüz eden, ettirilen insana bakıyorum da câmi zenginliklerine rağmen pek çoğu durduğu yerde durmak, bir nevi kendisini hazır ve kolay elde edilecek nimetlere karşı pasifize etmek yanlışlığına düşüyor. Hal böyle iken hayatın isim ve alemi olan hareket ve faaliyetleri tamamıyla terk etmek derecesinde veya çok ehemmiyetsiz meşguliyetlerle oyalanarak kendilerini avutanlardan olmak yanlışlığından sakınıyorum. Gel kardeşim seninle akıl, fikir ve duygu hâsılatlarımızı yeniden harmanlayalım, varlık sebebimiz olan medâr-ı saadet işlerimizi yeniden görüşelim.
İster istemez imtihanlı hayatımız şuur nimetinden mahrum edilmeksizin devam ettiriliyor. Bu minval üzere biz kendimize ait olan, zahiren angaryaya benzer gerçekte kudsiyeti olan ve Rabbimizin bütün mahlûkatına faydası bulunan hizmetimizi nasıl yürütüyoruz. Sen, Ahmed İhsan’a söyle; azîm hizmeti içinde omuz omuza bulundukları arasında sivriliklerinden sakınsın, hemahenk bir bütünlüğü elde etmek için nefsindeki şatafatlı şımarıklıkları ayaklarının altına alıp çiğnesin. İlla da bir şey olmak istiyorsa veya yalnız bu sevda ile birileriyle yarışıyorsa yol yakın iken ciddi bir dönüş yapsın. Allah’a KUL olsun, hakiki insan olmayı hedeflesin. Fâniyatın yaldızlı görüntülerinden farkı olmayan isim, sıfat, ünvan, makam ve rütbelerden ve bunlar için boğuşmalardan yüz çevirip vazgeçsin, tekrar söylüyorum, kul olsun, insan olsun.
Kardeşim sorabilir miyim, bizler enaniyetimizi yenebilmiş miyiz, buzlarımız bir havz-ı kebirde erimiş mi veya güneşimizin ışıklarından inatlı kasıtlı olarak mahrum ettiğimiz mekânlar ve eşyalar mı var? Her fırsatta Rahmeten lil âlemin Efendimiz’in aleyhisselâtı vesselâm ümmetliğinden bahsederken bizim rahmet ve merhametimiz (ne halette olduğunu bilmediğim) nefsimizin inhisarı altında mı? Rabbimizden çok kıymettar bir istihdam iken, vazifedarlığımızı istihfaf edip, küçümsüyor muyuz? HİZMET bizler için keyfi midir? Birileri kendi hizmet ve vazifelerini biraz kendilerine benzetiyorlarsa biz onları mı taklid edeceğiz? Eğer böyle yanlışlara düşersek ilahî nizama tetabuk ve tevafuk ettirebilmiş olur muyuz?
Akıl ve kalbim bütün suallerin cevabı kendisinde olana karşı değil (hâşâ) kendim gibi acz içinde yuvarlananlardan sorabileceğim yüzlerce suallerle dolu.
İnsanî faziletimize ve şerefimize tevdi edilen hizmette aksamalara sebep olanlar, tekere taş koyanlar “ben bir şey yapmıyorum, kimseye bir zarar vermiyorum” diyerek kenara çekilmekle örnek olabiliyorlar mı? Hizmetler filanlar için midir? Yoksa hakkın hatırına mı râm olmalı, hizmetler emir kumanda zincirinin kıskacında mülahaza edilmez. İstihdamlara karşı LEBBEYK, LEBBEYK, LEBBEYK, diyebilmeyi akıl etmeliyiz. Bu uğurda nefsimizin en küçük bir nazlanması ile hakkın hatırını mizana mı çekeceğiz? Biz değil miyiz ki her şeyimizi, canı da cananı da hizmetimiz için, O’NUN YOLUNDA feda edecektik. Ahdimiz, peymanımız vardı.
Bilvesile gönüller dolusu dillere sığışmaz dualarla selam ederim.
Kardeşiniz
Ahmed İhsan Genç
Not: Bu mektup telefon görüşmesiyle Mehmet Soylu’ya yazdırılmıştır.