Evet, Cenab-ı Hak, herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Herşey, o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki mânevî bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı harekette onlara yardım eden ve mânilerini def eden, şüphesiz, Cenab-ı Hakkın terbiyesidir.”
(Risale-i Nur, İşarat-ul İcaz)
İstisnasız her şeye şamil olan bu sözü fizik kuralları açısından yani tekvini emirler de diyebileceğimiz şeriât-ı fıtriye açısından incelemek lazım diye bir not düştükten sonra, gelin bu sözü şimdilik sadece insan açısından ele alalım.
Bu sözden anlıyoruz ki Allahu teala her kuluna, istisnasız her insana bir nokta-i kemal tayin etmiş. Yani her insan için kendi potansiyelini, kabiliyetlerini en mükemmel şekilde kullanarak ulaşabileceği bir zirve noktası, kemal ve olgunluk noktası belirlemiş. Peki insan bu noktaya nasıl ulaşabilir? İşte Allahu Teala insanı bu hedefini ve gaye-i hayal de denebilecek bu zirve kemal noktasını yakalayabilmesi için dünya hayatına gönderiyor. Yani Adem babamız eğer bir insan gibi hata işleyip cennetten hiç çıkmasa idi, hiçbir imtihana tabi tutulmasa idi makamı hep melekler gibi sabit kalacak ve bu dünya hayatında türlü musibetlere ve teste tabi tutulmayacak, meleklere onlardan daha üstün bir varlık olduğunu hiç gösteremeyecekti. Ama vakta ki çok insanî bir vasıf olarak hata işledi, dünya hayatına düştü. İşte o zaman ona bir peygamber kadar yükselebilmenin, hatadan dönmenin ve meleklerin bile önüne geçmesinin önü açıldı. O bu şekilde kendisi için mukadder olan nokta-i kemale bu dünya hayatında ilim, iman, tefekkür, talim-i esma, sabır ve şükür gibi yüksek amellerle meşgul olarak ulaşabildi. Eğer bunlar olmasa idi o ne kabiliyetlerini, istidatlarını geliştirebilecek ne de Allah’ın sayısız isimlerini bu dünya hayatında talim etme fırsatı bulamayacak ve sabit bir makamda çakılı kalacaktı.
Bizler de Âdem babamız gibi şimdi bu dünya hayatındayız. Ve ecelimiz gelinceye kadar yapmamız gereken en önemli şey bu kısıtlı zamanda vaktimizi çok kıymetli bir sermaye bilerek o nokta-i kemale ulaşmaktır. Eğer buraya niçin gönderildiğimizi bilmezsek, vaktimizi boş şeylerle harcarsak o en ileri noktayı yakalamayı bırakın, insanlık rütbesini de kaybederek hayvanlardan bile aşağı düşme riskimiz ortaya çıkar.
Bu noktaya ulaşabilmemiz için en büyük yardımcımız ise bize bunu kolaylaştırmak için türlü türlü bahaneler ve fırsatlar yaratan (teşbihte hata olmaz) Rahim Rabbimiz. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: Bilirsiniz, eskiden aileler çocuklarını terbiye etmeleri için mürebbiyeler tutarlardı. Bu mürebbiyeler çocukların oturmalarından kalkmalarına, yemeklerinden eğitimlerine kadar her konuda onları eğitirler, terbiye ederler, onların gelişimlerini yakından takip ederlerdi. İşte en büyük mürebbi, yani terbiye edici Rabbimiz olan Allah’tır. Allahu Zülcelal kendini Kuran’ın daha ilk ayetlerinde bütün âlemlerin, canlı cansız bütün varlıkların terbiye edicisi, yani Rabbi olarak tanıtıyor. Ve bizi bu dünya hayatında pek çok talime, eğitime ve teste tabi tutarak bizi sürekli daha ileri bir insaniyet noktasına taşımak istiyor. Bazen o kulunun makamını çok yükseltmek istiyor. Ona çok ağır bir musibet ve imtihan veriyor. Kulu o musibete güzel bir sabır ile sabrederse birden o kulunun makamını çok ileri noktaya çıkartıyor. O kul farkında olmadan o ameli ile melekleri geride bırakıyor. Bir başkası ilim ve marifette çok zorlukları aşarak yükseliyor, bir başkası ise o nokta-i kemale hiç umulmadık bir hastalığa sabrederek, bir başkası ise evladını kaybetmesine rağmen Allah’a isyan etmeyerek ulaşıyor.
Cahil ve bilgisiz insanlar ise böyle imtihanlarda o musibetlerin arkalarına saklanmış sırlı ve güzel hikmetleri göremeyerek Allah’a isyan ediyorlar. Bu hareketleri ile kabiliyetlerini inkişaf ettiremiyorlar, ve dünya hayatının asıl gayesi olan ve sırf kendi terakkileri için açılmış olan bu imtihan dünyasında zevk, eğlence ve oyuna dalarak en kıymetli sermayeleri olan ömürlerini boş yere heba etmiş oluyorlar. Hatta daha da ileri gidip bu imtihanlar için Rabblerini suçluyorlar, kendilerini çok seven O çok şefkatli, merhametli Yaratıcının asıl maksadını göremeyerek cehennemi hak ediyorlar. Allah bizleri bu gruba dahil olmaktan korusun!
Bediüzzaman Hazretlerinin bu çok hikmetli sözüne yeniden dönecek olursak Rabbimiz bu dünya hayatını bizim manevi gelişimimizin zirve noktasına ulaşabilmemiz için yaratmış. Bize de o noktaya ulaşmamız için bir meyil verdiği gibi o noktaya ulaşırken karşımıza çıkacak manileri de ortadan kaldırmak için bizlere yardım ediyor. Aslında her şey ve herkes, bu imtihanlar ile hem kendi seviyesini görmüş aynı zamanda diğer insanlara da göstermiş oluyoruz. Ebubekir (r.a) iman ve sıdkı ile peygamberlerden sonra en yüksek insan makamına çıkarken, Ebu Cehil kizb ve küfrü ile en alçak mertebeye
düşüyor. Bizler bu dünya hayatımızda kendimizi de tanımış ve tanıtmış oluyoruz. Cenab-ı Allah imtihanlarını başarıyla veren ve yükselen kullarını da çok seviyor, onlara sonsuz ve hesapsız nimetler veriyor, aynı zamanda onların bu zorlukları aşarak geldiği noktayı başta meleklerine ve bütün kullarına göstererek onlar ile iftihar ediyor. İnşallah bizler de bu kullar zümresine nail oluruz! Amin!
İSRA SURESİ, 84. AYET
De ki: “Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş
yapar.” Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi
bilmektedir.
HADİS:
Herkes ne için yaratılmış ise onun için yahut kendisine ne
kolaylaştırılmışsa onun için amel eder.
(Buhari, 7/210; Müslim, 8/48,Ebu Davud, 4/228