Clicky

Tohum

Ben kim olduğumu bilmez, nerede olduğumu fark etmez karanlık bir yerde açtım gözümü. Karanlıkta hiç bir şey görünmüyordu. Kendim bile… Önce “ben kimim” dedim kendime. Cevap veremedi kendim… Peki, neredeydim, onu da bilmiyordum… Peki, bana bu soruları sorabilme özelliği, yeteneği veren kimdi. Çünkü bunları kendim elde etmemiştim… Altımda, çevremde bir sıcaklık hissettim bunları sorarken. Ne kadar tatlı, ne kadar sevgiyle kucaklıyordu beni. Sevgisi, şefkati içime kadar işledi, ısıttı ve besledi beni. Demek ki yalnız değildim. Yalnızlıktan kurtuldum. Sorularım cevapsız değildi o zaman… Ümit yeşerdi içimde…

Benim artık karanlıkta pek yüzünü görmediğim fakat seven, besleyen bir yakınım olmuştu. Bir gün kendimde bazı değişiklikler fark etmeye başladım. Yerim sanki dar geliyordu. Şekil değiştiriyordum galiba. Her gün farklı bir gelişme ve büyüme gösteriyordum. Beni teselli eden yine en yakınımdı. Korkuyordum, o bana sahiplik ve rehberlik yapıyordu. Bu karanlık yerde, neresi olduğu belirsiz konakta, hep yanımda olan, beni sarıp sarmalayıp besleyen kimdi acaba?..
Kendimin değiştiğini hiç fark etmemişim. Meğer cildim değişmiş, şeklim değişmiş, bambaşka bir biçim almışım. Kendimi fark edemiyordum ki !.. Nedir bu değişiklik, ne oluyor bana. Hey dostum! Nereye sürüklüyorsun beni!..

Bir gün çok yorulduğumu fark ettim, yorgunluktan kendimden geçmişim. İçimde ne varsa beni bir yere hazırlıyor gibiydi. O da ne! Gece boyu farkında olmadığım bir yerde buldum kendimi. Başımı azıcık uzatarak baktım. Yine karanlıktı, fakat ışıltılar vardı. Çok sıkışık değildi, serbest, okşayıcı bir yerdi. Çok ilgimi çekti. Karanlık arkadaş sanki “ben hep yanındayım” der gibi bana hem destek oluyordu hem de eski halden uzaklaşıyordu. Bir şeyler söylemeye çalışırken büyük bir değişimin içinde olduğumu fark ettim. Tekrar sorularımı hatırladım.

Ben kimim? Neler oluyor? Bu değişimler, dönüşümler neden? Bunlarla meşgul olurken çevremde pek çok hareketlilik başladı. Her şey benim için ilkti, heyecan vericiydi, şaşırtıcı, baş döndürücüydü. Olup biteni anlamaya çalışıyordum ama yetersizdim. Sersemleştim, baygınlaştım, bitkin düştüm ve yığıldım… Üstüme bir ıslaklık damladı, tane tane dökülüyordu ve ayaklarıma kadar geldi düşen damlalar. Yıkandım, uyandım, dirildim… O kadar berraktı ki içine her şey yansıyordu. O da usulca geldi yanıma, sardı, kucakladı. İçime sevgisini, ilgisini, kendini saldı. Onunla doldum, doydum. Etrafımda bir rutubet çemberi oluşturdu. Bundan sonra bende seninleyim der gibiydi… Karanlık arkadaş, berrak, saydam, şeffaf arkadaşla sanki çok önceden tanışıyor gibiydi. Fakat gerçekten bu ıslaklık bana iyi gelmişti, can geldi kendime…
Kana kana serinledim ve içime doldurdum öyle ki ben onlarla, onlarda benimle yoğrulmuştu… Artık iyice yalnızlığımı unutmuştum ama sorularım hale bendeydi. Artık başka bir yolculuğa başladığımın farkındaydım ve devamı için tatlı bir merak sardı beni… Büyük bir değişimin, başkalaşımın başında ve içinde hissediyordum kendimi. Ne kendimi ne de çevremi tanıyamıyordum artık.

Bu arada sürekli başımı tatlı bir dokunuş okşuyordu. Anlamaya çalışıyordum olup bitenleri. Fakat hala şaşkınlığım devam ediyordu. Gözlerim ve kulaklarım bütün duyularım farklı bir ortama geldiğimi bildiriyordu. Zira gördüklerim ve duyduklarım beni bambaşka sürprizlerin beklediğinden haber veriyordu. İşte bak! Yine o tatlı ve yumuşacık dokunuş, başımı okşadı sıvazladı geçti. Sanki bana bir şeyler fısıldamak ister gibi yanımdan, üstümden öyle sıcak ve sevecen mest ediyor ki çok iyi anlıyorum. İçime sızan bir nefes bırakıyor. Hayatı farklı sunuyor. Bu hareketli, neşeli, içi dışı bir arkadaşım bana öyle şeyler aşıladı ki kendimi bambaşka biri gibi hissetmeye başladım… Üstümdeki ışıltıların altında bu duygular içindeyken uyuyakaldım. Sanki biraz üşür gibi oldum, büzüştüm… Sımsıcak bir ışığın dokunuşuyla gözlerimi açtım. O kadar aydınlıktı ki gözlerim kamaştı. Bu nasıl bir ışık hem aydınlatıyor hem ısıtıyor dedim. Çok şaşırmıştım zira bu kadar aydınlığı hayatımda ilk defa görüyordum. Her taraf ışıl ışıl parlıyordu.

Çevremde pek çok canlının varlığını fark ettim. Hepsi yukarı bakıp gülücükler sunuyordu. Ben bu kadar ışığa alışık olmadığım için hep gözlerimi yumarak bakmak zorunda kalıyordum. Kamaşan gözlerimi oğuşturarak tekrar tekrar etrafıma bakıp alışmaya çalışıyordum… Gerçekten bir sürpriz bekliyordum ama bu durum beni çok şaşkınlığa düşürdü.
Herkesin baktığı yöne bakmaya çalıştım. Başımı kaldırdım, gözlerimi açabildiğimce açtım. Çok güçlü, yuvarlak bir parlaklık herkese öyle hayat verici ışıklar dağıtıyor, sıcacık gülücükler saçıyordu ki her bir şeye özel ilgi gösteriyordu. Beni de ihmal etmemişti, ışığa ve ısıya doyurdu. Beni düşünüyordu. İlgi gösteriyordu. Her şeye nasıl yetişiyordu. Çok yüksekte ve etkiliydi. O kadar tatlı bir muhabbet içine aldı ki beni dünyam değişmişti.
Apaydınlık bir dünyaydı bu. Merakın yine bana sorularımı hatırlattı. Bana neler oluyor ve neden oluyor? Kim bu etrafımı saran, hepsi bana hizmetkâr gibi davrananlar? Bu hal kalıcı mı? Başka neler göreceğim? Çok şey öğrenmem gerektiğini anladım. Çevremdekiler sessiz bir iletişim yöntemi geliştirmişler ben de farkında olmadan o dili kullanıyormuşum. Bu dilin adına Fıtrat- İhtiyaç dili deniyormuş. Şimdi bazı şeyleri daha iyi anlıyor ve fark ediyorum. Bütün bu olan biteni nasıl izah etmeliyim daha farklı değerlendirmem gerektiğini anladım. Fakat o da ne! Yine bir değişim yaşıyoruz. O güçlü ışık gizlenmeye başladı, nereye gidiyor, kaydı, kayboldu, gitti? Ne olur gitme! Sen bana çok yakındın, bütün benliğimi sardın, sensiz ne yaparım. Neden bırakıp gittin, bu kadar parlakken sönüverdin? Kendimi bir an çok yalnız hissettim. Sanki ilk karanlık halime dönmüş gibi kaldım. Çok üzüldüm. Her şey daha güzel olacak zannetmiştim? Ne var ki etrafımdaki her şey, bir yere kadar gelip duruyor, bitip yok oluyor, mecalsiz dönüp kalıyor. Peki neden, neden !?

Ey! Karanlık arkadaş sen benimle ilk ilgilenensin, Ey! Islak kardeş ilk dokunuşunla, içime sızışınla canıma can katan sensin. Ey! Yumuşak dokunuşlu dostum bana ilk hayatı aşılayan da sensin. Ey! Gözlerimin nuru, dünyamın aydınlığı, sımsıcak hüzmelerinle bana ilk defa bambaşka bir hal yaşatan aydınlık. Hepiniz beni bir yerlere sürüklüyorsunuz ve bir şeyler anlatmaya çalışıyorsunuz. Anladım bu olup biten hiç boşu boşuna değil. Artık düşünme ve uyanma zamanı…

Sizler benim hayatıma hizmet ederken ne demek istediğinizi anlamadım. Demek sizler çalışkan bir hizmetkâr, sadık bir görevlisiniz. Bütün yaptıklarınız için sizlere teşekkür ederim… Bütün etrafa yetişip hiç bir şeyi unutmadan, atlamadan, boşlamadan yerine getirdiğinizden dolayı sizleri tebrik ederim… Şimdi sizi de beni de var eden, yetiren, yetiştiren ve yaşatan birinin varlığını anlama zamanı. Nokta kadar bir tohumken, şimdi büyüyüp gelişen ben artık kimi aradığımı biliyorum.
Ey! Kendini bilmeye, bulmaya çalıştığım ama beni en iyi bilen, bilinmez…
Ey! Ben habersiz, mecalsizken her şeyi imdadıma gönderen, ulaşılmaz…
Ey! Her halimi görüp gözetirken, gördüğünü işaretleri ve gönderdikleriyle gösteren, görünmez…
Ey! Beni toprakla, suyla, havayla, ışıkla hayat arkadaşı eden. Kudretiyle ve Merhametiyle var edip yeşerten yüce varlık…
Seni her şeye soracağım, senin izini süreceğim, hep seninle olacağım zira sen benimlesin biliyorum…

Sizlere de çok teşekkür ederim yeniden üstüme doğan güneş, rahmet olarak yağan yağmur, okşayarak sevip saran rüzgâr, beni kucağında büyüten toprak…
Sizler bana yol gösterdiniz, beni yalnız bırakmadınız…
Artık bundan sonra sümbüllenerek, meyvelerimle ve dualarımla seni ilan etmek istiyorum ey yüce Kudret…
Bana dokunduğunu, beni sevdiğini, benimle olduğunu içten duyuyorum. Ve senin renklerinle, lütuf ve inayetlerinle süslenerek seni göstermek istiyorum… Ben küçücük bir tohumum fakat niyetim dünyalar kadar büyük… Sense her şeyden büyüksün…

Huzurunda bütün varlığımla, top yekün bütün yanımdakiler ve yardımımdakilerle saygımı ifade ediyorum.
KABUL BUYUR…


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir